Medya Tarihi

Giriş
İnsanlık kadar eski olan medya kavramı; gelişen teknoloji ve kitle iletişim araçları sayesinde evrim geçirmekte, dönüşmekte ve kendisini sürekli yenilemektedir. Kavramlar kargaşası içerisinde bulunan medya, dışarıdan birçok müdahale ve eleştirilerin odağında olsa da dördüncü erk olarak -hukuksal bir geçerliliği olmasa da- devlet yönetiminde dahi karşımıza çıkmaktadır. Medya güçtür, medya devinimdir ve medya önü alınamaz bir diyalektik ile kendini sürekli beslemektedir. İnsanlığın toplu yaşama ve birbirine ihtiyaçları doğrultusunda iletişimin gelişmesi, medyayı ortaya çıkaran en büyük durumdur. Bu durum salt olarak değerlendirilmeden önce; dil, yazı teknoloji, sosyoloji ve psikolojiyi de içine alan geniş bir perspektiften bakılmalı ve tanımı yapılmalıdır.
21inci yüzyılın en büyük salgın hastalıklarından olan Covid-19 ile birlikte medyanın geçmişi, şu anki durumu ve gelecekteki yeri ile ilgili sürekli tartışmalar yaşanmakta, yaşanan tartışmalar ise herhangi bir kaynak ve/veya bilimsel temele dayanmamaktadır. Medyanın tanımı, başta iletişimciler olmak üzere birçok sosyal bilimler uzmanı ve akademisyenler tarafından eleştirilebilir ancak bu eleştiriler ekonomist, mimar veya müteahhitler tarafından oluştutulduğunda sakıncalı durumların ve kavram karmaşalarının oluşacağı aşikardır. Bu durumun uzmanlara bırakılmasında fayda olmasının yanı sıra medyanın gelecekteki durumunun doğru tahmin yürütülüp planlanmasında yine uzmanların katkısının büyük olacağı su götürmez bir gerçek olarak karşımızda durmaktadır.
Gücünü ilk defa “Arap Baharı” olarak tanımlanan toplumsal olaylarda gösteren “Yeni Medya”, pandemi süreci ile birlikte tekrar gündeme gelmiş ve önemini bir kez daha kendisi kanıtlamıştır. Bu durumu kabullenmek ve geleceğe doğru yatırım yapmak önemlidir ancak medyanın durumu ve geleceği tartışılmadan önce medyanın tarihine, gelişimine ve dönüşümüne, hangi şartlarda ve koşullarda günümüze kadar geldiğine bakılmalıdır. Tarih bilimin içerisinde değerlendirilen “İletişim Tarihi” nin önemini kavramadan, yani geçmişi bilmeden geleceği tasarlamamızın imkanı bulunmamaktadır ve tarih bilimi tam da bunun için varolmuştur.
Bu makalede pandemi süreciyle özellikle “Yeni Medya” olarak tabir edilen tüm kavramları, katbekat arttırarak devam ettiren önemi ile birlikte, pandeminin “Yeni Medya”ya katkısını ve geleceğini, farklı kaynaklar ve farklı bakış açılarına olan eleştirilerin de savunulması hedeflenmektedir. Bu kapsamda başta medyanın doğumu, gelişimi, teknoloji ile olan yakın ilişkisi, gerekliliği, dönemin yeni medyasının günümüzde geleneksel medyaya dönüşümü ve aslında yeni medya olarak tabir edilen medyanın da çokta uzun olmayan yıllar sonra geleneksel medya olarak tanımlanacağını farklı kaynaklarla birlikte açıklanmaya çalışılmıştır.
Geleneksel Medyanın Doğumu
Her ne zaman medya ve iletişim terimleri dile getirilse, çoğumuzun kafasında günümüz dünyasının her tarafa yayılmış teknolojisi canlanır. İletişim öğrencileri ise tarihsel açıdan daha öncelere gidip geçmiş 200 yılın gazetelerini, 15. yüzyılda matbaanın icadını veya Antik Yunan alfabesinin kökenlerini düşünebilirler. İletişim medyasının tarihi ise aslında daha eskidir. Antik Mezopotamya ve Mısır’ın karmaşık yazı sistemlerine kadar, bunların gelişimindeki bazı temel yönlerin üzerinde durulmasında fayda vardır.[1] Medya kavramı, günümüzdeki medya kavramı ile birlikte derinlemesine incelenebilir. Birden fazla insanın bir araya gelmesi ile iletişim gereksinimi ortaya çıkmıştır. Bu durum kişilerarası iletişim alanını doğurmuştur.
İlk iletişim aracı neydi? Bu sorunun bilimsel olarak yanıtlanması imkansızdır. Ancak hayal edilmesi değil. Prehistorik atalarımız, değişen bir dünyaya fiziksel olarak uyum sağlamalarında kendilerine yardımcı olacak ağaç, kemik ve taştan araçlar yaptıkları andan itibaren, büyük ihtimalle “düşünce araçları” da yapmış olmalılar. Belki de bu türden ilk aygıt, yakınlarındaki bir sürüdeki geyik sayısını belirten basit bir çentikli çubuk veya belirli bir arazi parçasının önemini göstermek için düzenlenmiş bazı taşlar veya kütüklerdir. Burada önemli olan süreçti. İnsanlık kendi iletişim alanını iletişim araçları yaratarak genişletmiştir.[2] Muhakkak ki ilk iletişim aracı yine iletişim olanağını sağlayan bireyin kendisiydi. Bireyin, birden fazla birey ile aynı standartlarda iletişim kurması o dönem için olanaksızdı. Bu durum iletişim biçiminin zamanla standartlaşmasına olanak sağlamıştır.
İletişim bilgi ve haberlerin karşılıklı değişimidir. İletişim bir edimdir. Yaklaşık 100.000 yıl önceki ilk atalarımız sözsüz jestler ve evrilen bir konuşma dili sistemi aracılığıyla iletişim kuruyorlardı. Yaşamlarının gün geçtikçe daha karmaşık bir hale gelmesiyle birlikte, önemli şeyleri anımsamak için grubun ortak belleğinden daha fazlasına gereksinim duydular. İhtiyaç duydukları şey, zaman zaman ekstrasomatik bellek diye de adlandırılan, bedenin dışındaki bir bellekti. Böylece “iletişimdeki” artış “iletişim araçlarının” ortaya çıkışına, hacmi artan veriyi depolayacak ve gerektiğinde yeniden elde etmeyi sağlayacak olan araçların gelişimine yol açmıştır. Bugünün mikroçipi bu tarz araçtır ve bizim varsayılan çentikli çubuğumuz onun doğrudan atası sayılır.[3] Dilin doğumu bu süreçler içerisinde iletişim gereksiniminin zaruri ihtiyacından öte diyalektik birikim ile kendini var etmiştir. Dilin doğumu, bugünün modern iletişim biliminin kıvılcımını ateşlemiş, ilk iletişim aracı olan ve zaman içerisinde kitle iletişimin ana unsuru haline gelmiştir. Bugün, dil olmadan iletişim olanağından bahsedemeyiz.(İşaret dili de bugün bir dil olarak kabul edilmektedir.)Bununla birlikte dilin farklı coğrafya iklimlerde oluşması, bugün “kültür” diye adlandırdığımız toplumsal kimliğinin bir parçası olarak karşımıza çıkmaktadır.
Dil, kültürel bir genetiğin kodu olmakla birlikte coğrafi ve iklimsel şartlara göre de farklılıklar göstermektedir. Asya dillerinin karmaşıklığı, Hint-Avrupa dillerinin gramer yapısı, Afrika dillerinin kendine has dokusu bulunduğu kültürün, iklimin ve coğrafyanın izlerini taşımaktadır.
Simgeler ve İşaretlerin Kullanımı
Simgeler, düşünceleri kavramamızı, ifade etmemizi ve kavramamızı sağlayan özel anlamlar taşıyan şeylerdir.[4] Simgelerin kullanımı insan davranışlarının bir karakteristiği olduğu için aslında insanlığın kendisi kadar eskidir.[5] İletişim disiplini ilerisinde simgeyi tanımlayacak olursak, kaynağın hedef ile yapmış olduğu bir mesaj kanalıdır. Simge, kendi başına bir iletişim kanalı olmakla birlikte soyut anlam ve ifadelerin bir bütünüdür. Aynı zamanda simge, somut bir objeye soyut bir kavram yükleyerek alıcının üzerinde bıraktığı soyut kavram yansımasıdır. Bu yansıma zaman içerisinde oluşmuş ve anlamlandırılmıştır.
Yakın Doğu’nun ilk tarım toplulukları çok eski simgesel gelenekleri sürdürüyorlardı. İlk çiftçiler evlerinin temellerine boynuz koyuyorlar ve zeminlerini pingmentlerle boyuyorlardı.[6] Ayrıca bazen toprak boyası kullanarak cenaze törenleri de yapıyorlardı.[7] Kimine göre inanç esaslı olan simgeler kimi zaman iletişim süreci içerisinde de değerlendirilir. Amacımız, iletişim disiplini içerisinde simgeleri açıklamaya çalışırken onun aynı zamanda bir somut anlamlar bütünü olduğunu da aklımızdan çıkarmamamız gerekir. Son olarak çentikli kemiklerin hala köy topluluklarının bir parçasıydı.[8] Bu durum, simgelerin zamanla bir kültür parçası, inanışın bir özü veya geleneksel bir ayin olarak yapıldığını da göstergesidir.
Papirüsün İcadı
Bir yazı aracı olarak taşın aksine papirüs son derece hafifti. Yalnızca Nil deltasında yetişen bitkilerden (Cyperus papyrus) yapılıyordu ve bulunduğu bataklıkların yakınlarında yazı malzemesi olarak imal ediliyordu. Bitkinin körpe, yeşil sapları uygun uzunluklarda kesilir ve yeşil kabuğu soyulurdu. Sonra bunlar kalın şeritler halinde kesilir ve birbirlerine paralel olarak ve geçigen dokuları hafifçe birbirlerine değecek şekilde yerleştirilirdi. Bunun üzerine aynı şekilde benzer bi tabaka dikine yerleştirilir, bu da başka bir tabakayla kaplanırdı. Bu tabaka yaklaşık iki saat boyunca tahta çekiçlerle dövülürdü, böylece yapraklar basınç altına kurutulmaya hazır, tek bir kitle haline gelirlerdi. Yapraklar, bazen çok uzun olabilen tomarlar oluşturulacak şekilde birbirine iliştirlirdi. Hafif bir mal olan papirüs geniş bir bölgedeki değişik yerlere kolayca taşınabilirdi.[9]
Papirüs, döneminin en modern kayıt cihazı olarak değerlendirilmelidir. Tesadüfi mi yoksa gerçekten ihtiyaçtan mı üretildiği bilinmeyen papirüs, dilin oluşmasından sonraki iletişim bilimi açısından en önemli gelişme olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu icat, zamanla mesajın ulaşım açısından kaybolmadan iletilmesini sağlayacak olan “ulaşım esaslı iletişim” kavramını doğrucaktır. Kişilerarası iletişim papirüs sayesinde kitle iletişimine evrilip dönüşecek ve modern kitle iletişim disiplinin doğumuna ön ayak olacaktı.
Yazının Doğuşu
Bugün çoğu uzman yazının muhasebe hesaplarıyla başladığını kabul ediyor, bununla birlikte muhasebecilik antik Mısır, Çin ve Orta Amerika yazılarından kalanlar arasında pek az yer kaplıyor. Eski bir Sümer tabletinden alıntı yaparsak yazı,”genişlemeyen bir ekonominin zorlayıcı gereksinimlerinin doğrudan bir sonucu olarak” gelişmişti. Başka bir deyişle, M.Ö. 4. binyılın sonlarında bir zamanda, Mezopotamya’nın eski şehirlerinde ticaretin ve idarenin karmaşıklaşması, yönetici seçkinlerin bellek gücünü aşan bir düzeye erişmiştir. İşlemlerin güvenilir ve kalıcı bir şekilde kaydedilmesinin önemi artmıştı. Yöneticiler ve tüccarlar artık Sümer muhataplarına “bunu yazıya dökmeliyim” veya “bunu yazılı olarak alabilir miyim?” gibi şeyler söyleyebileceklerdi.[10] Dünya tarihinde değişmeyen tek bir gerçek vardır bu da: büyük icatların ekonomik ve/veya askeri ihtiyaçlardan ötürü var olduğudur. Birçok bilim adamının mutabık kaldığı tek konu, yazının icadını sağlayan lokomotifin ekonomik ihtiyaç olduğudur.
Ancak bu, yazının fiilen yazısızlıktan nasıl çıktığını açıklamak için yeterli değildir. Tanrısal köken kuramı, 18. yüzyılda gerçekleşen Aydınlanma’ yla birlikte yerini piktografik köken kuramına bıraktı. İlk yazılı simgelerin genellikle piktogramlar, somut nesnelerin resimsel temsilleri oldukları düşünülmüştür. Bazı uzmanlar yazının, yaklaşık M.Ö. 3300 yıllarında (İncil’de adı Erech olarak geçen) Uruş şehrinde yaşamış kimliği bilinmeyen birinin bilinçli bir araştırmasının sonucu olarak ortaya çıktığına inanıyorlar. Başkaları ise yazının muhtemelen zeki bir idareci ve tüccar grubunun çalışması sonucu ortaya çıktığına inanıyorlar. Yine başkaları da aslında yazının bir icat değil de tesadüfi bir keşif olduğunu düşünüyorlar. Birçoğu da onun, bir esinlemenin sonucu olarak değil, uzun süreye yayılmış bir evrimin sonucu olarak değerlendiriyorlar. Daha ciddi bir kuram ise yazının uzun süre kullanılmış bir sayma sistemi olan kilden yapılmış “Hesap taşlarından” türediğini söylüyor.[11]
Bilimsel veriler ışığındaki kavram karmaşasına açıklık getirmek bile her zaman doğru yollarla olmayabilir. Bu durum sosyal bilimlerin en zor safhası ve cevap alınması en güç konuların başında gelir. Yazının icadı Sümerlere dayanmakla birlikte yeni bir kanıt veya bulgular çerçevesinde değişime ve teyide her daim muhtaç bir konudur. Arkeoloji bilimi bu durumda son bulguyu geçerli kılar ve bu doğrultuda kanıt verir. Arkeolojik ve tarih bilimi çerçevesinde değerlendirildiğinde yazı, ekonomik gereksinimler ışığında doğumunu gerçekleştirmiştir. Bu durum elbette yazının rakamsal faaliyetini öncelikli kılmıştır. Savaşçı bir toplum olmayan Sümerlerin yazıyı kullanmalarındaki ihtiyacın askeri sebepler olmadığı bir gerçektir. Karmaşıklaşan diğer alanlarda da yazının ihtiyacı hissedilmekle birlikte, alfabenin genişleyerek gelişmesini sağlamıştır.
İhtiyaç, bir yeniliğin oluşmasındaki en önemli faktördür. Yazı ile birlikte papirüsün evrilerek kağıdın geliştirilmesi farklı alanların doğumunu da beraberinde getirmiştir. Diplomasi; yazı ve kağıdın birleşimi ile oluşmuş, yazılı edebiyat bu kombinasyonun eseri olarak kültürü ortaya çıkarmıştır. Yazının doğumu medeniyet ile birlikte modern iletişim bilimini yanında getirmiş, kitle iletişimin mesaj kodu olmuştur. Kişilerarası iletişimin yanı sıra kitle iletişimi yazı sayesinde gerçekleşmiş, ilk kitle iletişim araçları, kağıt ve yazıdan türemiştir.
Kağıdın Kullanımı ve Matbaanın İcadı
Kağıt, M.S. 1. yüzyıl gibi çok eski tarihte Çin’de icat edilmişti. Batı Avrupa’ya girişi 12. yüzyılda oldu ve 13.yüzyılda imal edilmeye başladı. 1500’lü yıllarda Avrupa’nın büyük şehirlerinde bir kağıt imalathanesi bulunuyordu, yoksa yerel dillerde basılmış kitaplara olan artan talep karşılanamazdı. Ayrıca kağıt yeni bir dilin, Arapça sayıları kullanan matematiğin de yaygınlaşmasına neden oldu. Bu sistem hesaplamalar için çok elverişliydi. Avrupa’ya 12. yüzyılda girmiş olmasına rağmen ileriki 400 yıl boyunca olanakları pek az kavranabilmişti. Katipler ve elyazması geleneği sayıların biçimlerini standartlaştırmada veya kullanımlarını açıklayan eğitici metinler üretmede başarısız olmuştu. Matbaa bu iki şeyi de gerçekleştirdi. Bilim ve ticari hayat bundan hemen faydalandı.[12]
Kitap, kitle iletişim aracı olarak sayılmasa bile kitle iletişim araçlarının doğmasına ön ayak olmuştur zira okuyazarlık olmadan dönemin matbaa teknolojisinin işe yaramasından bahsedilemez. Kitle iletişim mantığı, durağan olmayan ve içerisinde genel bir mesaj olmayan iletiyi kabul etmez Ancak dönemi itibariyle topluma verdiği mesajların içeriği onu bir kitle iletişim aracı olmaktan kurtaramamıştır. Günümüzde bile kitapların kitle iletişim aracı olup olmadığı ile ilgili uzun uzadıya bir çok tartışma bulunmaktadır. Bu durum kitabın içeriği ile ilgili olmakla birlikte edebiyatın bir iletişim dalı olarak görülmemesi yatar.
Protestan Reformu’nun batı tarihindeki okuryazarlığın ve okul öğreniminin yaygınlaşmasına yönelik en büyük pozitif gücünden biri olduğu söylenir. Bu eğitimsel bir reform hareketi olarak rahatça görülebilir:” Reformcuların temel varsayımları, eğitime gençken başlanması gerektiği, dinsel ahlaki gelişme için öğretim aşılanması gerekli olduğu…, bu aşılamanın yatılı okullarda gerçekleşmesi gerektiğiydi.[13] Kitle iletişim araçlarının kodu olarak önümüze çıkacak olan ve mesajı çözümlememiz gereken ilk unsur o dönemde yazıdır. Yazının kaynak tarafından kodlanıp alıcıya gönderilmesi ve alıcının bu kodu çözmesi muhakkak bir eğitim sonucu olacaktır. O dönemin kitle iletişim araçlarının kullanılması ve halkı bilgilendirilmesi için okuryazarlık olmazsa olmazdı.
Broşürler ve özellikle de afişler kamunun bilgilendirilmesine yardımcı oluyorlardı. Okur Yazar olmayanlar kendilerine afişlerin okunması sayesinde buradaki mesajları alabiliyorlardı. Basılı malzemenin mevcudiyeti okuryazarlıkta bir artışa neden olmadı; bunun yerine haberlerin dolaşımını arttırdı ve daha fazla insanın bilgi edinme olanağının artmasını sağladı. Matbaanın kullanımı Luther’in tezlerinin ve sonraki yazılarının kısa sürede ve geniş çapta dolaşıma girmesini sağladı.[14] Modern medyanın doğumu ve ilk profesyonel kitle iletişim araçlarının temeli kağıt ve matbaa ile atılmıştır. Bu buluş zamanla seri üretime dönüştürülmüş ve kitap vb benzeri yazılı basın kavramını ortaya çıkarmıştır.
Gezici kitapçılar Reformasyon propagandasını kırsal bölgelere taşıdılar, bu sayede basımcılık 1524-1525 köylü isyanları üzerine doğrudan bir etki yaptı. Bu isyan Lutherci Reformasyon için bir dönüm noktası oldu; reform liderleri toplumsal düzenin karşılaştığı tehlikeleri fark ettiler ve kitlesel katılım çağrıları yapmaktan kaçınmaya başladılar. Daha resmi ve dikkatli kurumsal ve dinsel (daha doğrudan kontrollü) değişim girişimlerine ağırlık verildi. Baskının daha kontrollü bir propaganda aracı haline gelmesiyle birlikte broşürlerin ve polemik eserlerin sayısı azaldı. Reform hareketi ile ilgili basımlar dinsel ve teolojik konularla sınırlandırıldı., fakat eserlerin yerel dilde yayınlanmasından vazgeçilmedi.[15] Basın özgürlüğünün kısıtlandırılmasının ilk örneği olarak reform hareketlerini göstermekte sakınca yoktur. Bu durum basın özgürlüğü kavramının yanı sıra basının artık bir güç olarak karşımızda durduğunu ve basının kitle dönüşüm hareketlerine doğrudan katkısı olduğunun bariz kanıtıdır.
Okuryazarlık ve matbaa Reformasyonun yayılması için kişisel ve kurumsal temaslar ve mübadele ile birlikte uyum içinde işini gördü. Vaaz hareketi ve vaizler de önemli bir rol oynadılar. Bu temelden bakınca, 16.yüzyıl toplumunda iletişim araçları arasındaki bağlantıların ve medyadaki karmaşıklığın doğasını da eksiksiz biçimde kavramaya başlıyoruz. Baskı ve okuryazarlık önemli olmakla birlikte, aslında daha büyük bütünün parçasıydı. Kişisel ilişkiler, basımcılık ve yazı, sözlü iletişimler, kurumlar: Bunların her biri diğerinden ayrı olarak ama karşılıklı etkileşim içinde bir rol oynadı. Okuryazarlığın reform ve karşı-reform çabaları için anlamı tam olarak bu ilişkilerin doğasında yatmaktadır.[16]
Basınının gücü, temelde kitle iletişim prensibinin retoriğini oluşturmakla birlikte devlet organizasyonları için zamanla bir erk durumuna gelmiştir. Basın kavramı, toplumsal bilgi iletişiminin yanı sıra devlet yönetiminde de söz sahibi olmaya başladı. Zira Fransız Devrimi’nin alt yapısında basın ve medya bariz bir biçimde karşımıza çıkmaktadır. Ekim Devrimi yine kitle iletişimi sayesinde kitleleri arkasından getirdi. Bolşevizmin oluşmasında ve benzeri totaliter yapıların oluşumunda, kamuoyu yapılarında medya ve basının etkisi kaçınılmazdır.
Basının gücünü en iyi kullananlardan biri de muhakkak ki Joseph Goebbels’ ti. Hitler’in propaganda bakanı olan Goebbels, yığınların psikolojik enformasyon ve tetikleyici kuvvet olarak kullanılmasında medyanın ve iletişim disiplinin en can alıcı branşlarından propagandayı kuvvetli ve acımasızca kullanan kişilerin başında gelir. Bunların yanı sıra Amerikan kapitalizminin olmazsa olmazlarından Marketing PR kavramı, medya ve basın ilişkilerinin düzenlenerek karşılıklı çıkar ilişkileri doğrultusunda iletişim disiplinine kazandırılmış bir pazarlama stratejisi olarak karşımıza çıkmaktadır.
Basının doğumu, tartışmasız matbaanın icadı ve kağıdın doğru hammadde olarak kullanılması ile meydana gelmiştir. Basının doğumu ile birlikte iletişim bilimi bir disiplin algoritmasına dönüşüp sürekli genişlemiştir. Geleneksel medya, bu kapsamda oluşmaya başlamış ve günümüzde de halen varlığını devam ettirmektedir.
Gazete
Süreli haber ve bilgi yayınları 16. yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkmaya başladı, fakat modern gazetenin kökenleri genellikle, düzenli biçimde haftalık yayınlanan haber gazetelerinin ortaya çıktığı 17. yüzyılın ilk yirmi yılına girmektedir.[17] 1609 da Augsburg, Strasbourg ve Wolfenbüttel gibi bazı Alman şehirlerinde haftalık gazeteler yayımlanmıştı ve biraz daha erken bir tarihe (1607) Amsterdam’da haftalık bir gazetenin yayımlanmış olabileceğine dair bazı kanıtlar da mevcuttur. Basılı haftalık yayınlar-veya o dönemde ilk haber derlemelerine verilen isimle korantolar (coranto)- kısa sürede başka şehirlerde ve dillerde ortaya çıkmaya başladılar.[18] Dönemsel olarak gazetenin günümüzdeki gibi olması beklenemez. Bununla birlikte gazeteler o dönem içerisinde kısa haber bültenleri olarak karşımıza çıkmaktadır.
1620’den sonra Amsterdam’da hızlı genişleyen haber ticaretinin merkezi haline gelmişti. Otuz Yıl Savaşları’na halkın ilgisi gittikçe artıyordu ve bu durum amatör gazete endüstisinin gelişimine temel bir itki sağlıyordu. İngilizce basılan ilk gazete muhtemelen 1620’de Amsterdam’da Hollandalı basımcı ve harita yapımcısı Pieter van der Keere tarafından üretilmiş ve Londra’ya ihraç edilmişti.[19] Gazetelerin günümüzdeki gibi hale gelmesi yine toplumun bu yöndeki haber ihtiyaçları doğrultusunda gelişmiştir. Haber alma, o dönemde bireylerin kitle iletişim araçlarını kullanarak kendi yaşamları ile ilgili plan yapmalarına katkı sağlıyor, güvenlikten ekonomiye, siyasetten tarıma kadar bireylerin gelişimine ve evrimine katkı sağlıyordu.
Gazetenin bu eski biçimlerinin çoğu öncelikle dış haberlerle, yani farklı yerlerde gerçekleşen (veya gerçekleşmiş) olaylarla ilgileniyordu. Bu gazeteleri okuyan veya başkaları tarafından yüksek sesle okunurken dinleyen insanlar, Avrupa’nın uzak yerlerinde, büyük olasılıkla asla göremeyecekleri yerlerde gerçekleşen, doğrudan tanık olamayacakları olaylar hakkında bilgi sahibi olabiliyorlardı. Bu yüzden ilk gazetelerin biçimlerinin dolaşıma girmesi, bireyin dolaysız çevresinin ötesinde duran, fakat kendisinin yaşamıyla bir ilişkisi, hatta potansiyel olarak ona etkisi olan bir olaylar dünyası duygusunun doğuşuna yardımcı oldu.[20]
Haber alma dürtüsü, bireylerin merak ve bilgi alma ihtiyaçları doğrultusunda farklı durum ve olgular karşısında yapabilecekleri ile ilgili bir tedbir ihtiyacından doğmuştur. Geçmiş dönem, şimdiki dönem ve gelecekte de bu dürtü devam edecektir. Bireylerin kişisel ihtiyaçlarının yanı sıra politik bilgi birikimlerini sağlamaları açısından haber alma dürtüsü farklılık gösterebilir. Kişilerin ekonomik durumları, siyasi görüşleri veya eğitim düzeyleri bu konuda belirleyici bir faktördür. Bununla birlikte dünyanın neresinde bir durum veya olay varsa kesinlikle başka bireyleri de etkileyebileceği göz önünde bulundurulmalıdır. Günümüzde dahi dünyanın diğer tarafında olan olaylar bulunduğumuz coğrafyayı bir şekilde etkilemektedir. 2020 yılı içerisinde Lübnan’ın Beyrut Limanı’nda gerçekleşen amonyum nitrat patlaması, Türkiye’de gübre fiyatlarını etkilemiş, bu durum da dolaylı ve hatta doğrudan tarım sektörünü etkilemiştir.
Telgraf-Telefon
Kitap ve el yazması, aynen kil tabletleri, hesap taşları ve quipu gibi bir yerden diğerine götürülüyordu. Tüketebildiğimiz elektriğin ortaya çıkışıyla birlikte medyada da esaslı bir dönüşüm yaşandı. Telgraf ve telefon yeni iletişim devriminin ilk dalgası oldu. Marshall Mcluhan’dan alıntılarsak, telgraftan itibaren, mesajlar artık postacı ve habercilerden daha hızlı yol alıyorlardı. [21] Kitle iletişim araçlarının elektronik olarak gelişmesi telgrafın icadı ile başlamıştır. İletişimin, elektrikle buluşması olarak tanımlanan telgraf, kişilerarası iletişimin yanı sıra kitle iletişim aracı olarak daha etkin kullanılmıştır.
Ulaşıma dayalı iletişim modelinden iletişime dayalı iletişim modeline geçiş ve hatta ilk elektronik iletişim aracı olarak telgraf karşımıza çıkmaktadır. 1840larda telgrafın gelişiyle birlikte sözcükleri kıtanın etrafının kablolarla çevrilmesine yol açan bir ağ aracılığıyla iletilen elektriksel vuruşlara-mors kodundaki nokta ve çizgilerle- dönüştürebildi. Bu gelişmeyle birlikte iletişim, kuramsal olarak, ulaşım tarzlarından ayrılabilir bir hale geldi. Gerçekte ise ikisi el ele işliyordu. Demiryolunun eriştiği neredeyse her yere telgraf ulaştı. Başlangıçta demiryolu ve telgrafı ortak kılan şey karşılıklı yarardı. Demiryolu, telgrafın demiryolu trafiğini gözlemlemeyi sağlaması ve kazalara karşı uyarı yapılma olanağı artması sayesinde ilişkiden fayda gördü.
Claude Chappe herhangi bir mesajın, bir atın dört nala gidebileceğinden daha hızlı bir biçimde herhangi bir yöne gönderebilecek bir sistem tasarladığı zaman başlamıştı.[22] 1840larda başlayarak telgraf Birleşik Devletlerde ve Avrupa’da kıtasal iletişimin güçlü bir aracı olarak ortaya çıkmış ve kısmen okyanusaşırı kablo teknolojisi sayesinde, yüzyılın bitmesinden önce küresel bir sistem haline gelmişti.
Telgraftan doğan değişimler arasında, telgrafın gazeteyi ve gazatecilik uygulamalarının gelişimini etkilemesi bulunur. Michael Schudson’ın makalesi, 19. yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkan yeni haber biçimlerine yoğunlaşıyor. Associated Press gibi telgraf üzerine kurulu haber ajanslarının artan etkisi sayesinde, içinde haber öykülerinin biriktirilebildiği ve buradan başka yere iletilebildiği büyük merkezlere sürekli yeni haberlerle beslemesini sağladı.[23]
Gazetenin doğumu için matbaa ve kağıdın doğru kullanılması ile ortaya çıkan bir kitle iletişimi olmakla birlikte, gazeteciliğin kurumsallığı kitle iletişiminin elektroniğe bağlanması ile gelişmiştir dememiz yanlış olmaz. 17. yüzyılın gazetecilik kavramı ile 19. yüzyılın gazetecilik kavramı arasında imkan ve teknoloji bakımından büyük farklar vardır.
Alexander Graham Bell, Mart 1876’da ilk telefonu yaptığı zaman aslında telgrafı biraz daha geliştirmeye çalışıyordu. Aynı ay daha sonra hukuki bir ihtilafa yol açacak olan patent talebinde bulundu, ve Mayıs ayında Philadelpia’ daki Centennial Fuarı’nda bu ilkel aygıtı sergiledi. Alexander Graham Bell ve ortakları bir sonraki yılın çoğunu ülke çapında bu “mucize”nin tanıtılmasıyla geçirdi, bunun için bazen şehirler arası konuşmalar yapmak için telgraf hatlarını kiralıyorlardı. (bazen bu gösteriler başarısız da oluyordu.) Örneğin Watson, şehrin başka bir yerinde toplanmış bir topluluğa telefon üzerinden şarkı söyleyecekti. 1877’de New York’ ta bir afiş “Old John St. M.E. Kilisesi pazar okulu’nda bir Eğlence” olacağını duyuyordu, bu gösterilerde okumalar yapılacak, şarkı söylenecek ve “Prof. Bell’in konuşan ve şarkı söyleyen telefonu “ sergilenecekti. Giriş ücreti 25 sentti. Bu numaralar, gazetecilerin dünyanın her yanına aktardıkları gibi fazlasıyla ilgi görmüş ve hayret uyandırmıştı.[24]
Bir yeniliği ticari bir işe çevirmek ise daha güçtü. Alexander Graham Bell’in telgraf işinin sponsorları, kayınpederi Gardiner Hubbard ve öğrencilerinden birinin babası olan Thomas Sanders’ti. Temmuz 1877’de üç kişi, Bell Telephone Company adı ile Hubbard’ın yönetimi altında bir araya geldiler ve aygıtı ciddi biçimde pazarlamaya giriştiler. Başlangıçta, genellikle bir şirketin iki binası veya iş adamının evi ve işyeri arasında gerçekleşen basit, iki uçlu iletişimciler için telefon çiftleri kiralamakla yetiniyorlardı. Ocak 1878’ de New Haven’da ilk telefon santralinin veya anahtar panelinin kurulması büyük bir adım olmuştu.[25] İlk telefon aboneleri kimlerdi? İlk kullanıcılar arasında doktorlar öne çıkıyordu. Telefon onların acil durumlarından kolayca haberdar olmalarını ve muayenehanelerinde bulunmadıklarında randevu alabilmesini sağlıyordu. Tipik biçimde eczacılarında telefonları vardı.[26] Telefonun o dönemde kullanılması başta ticari olmak üzere Abraham Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisi kavramına doğrudan uymaktadır.
1878 yılı ortalarında telefon işi daha oluşum halindeydi. Ülke çapında yaklaşık 10.000 Bell aygıtı kullanılıyordu., fakat artık Bell ciddi bir rekabetle karşı karşıyaydı. Neredeyse her yerde telgraf ofisleri kurmuş olan Western Union, Thomas Edison ve Elisha Gray tarafından tasarlanmış olan telefonları kullanarak rakip bir hizmet sunmaya başlamıştı. Bell, Western Union’a patent ihlali davası açtı ve piyasaya hakim olmak için ülkenin birçok yerinde aceleyle yeni santraller kurdu. 1879’un sonunda rakipler bir anlaşmaya vardı: Western Union, Bell’ e hizmetleriyle ilişkisini kesmeyi, Western Union’a bir süre boyunca brüt hasılatının %20’sini ödemeyi ve telgraf şirketine birkaç yerel Bell şirketinde cüzi bir pay vermeyi kabul etti. Bu çözüm 1880 yılının başlarında ülkenin çeşitli yerlerinde bulunan 60.000 santral aboneliğinin Bell şirketine kalmasını ve şirketin telefon işinde bir tekel oluşturmasını sağlamıştır.(Yaklaşık 30 yıl içinde Bell, Western Union’u yavaş yavaş ele geçirdi, ta ki federal hükümet şirketin tasfiye edilmesini için baskı yapana dek)[27]
Büyümenin sonuçlarından biri anahtar panelinin kalabalıklaşmasıydı. Spagettiye benzeyen kablo yığınları paneller üzerinde birbirlerine dolanıyordu; kabloların sayısı, boyutları ve karmaşıklığındaki artış bunlarla uğraşmak zorunda olan operatörlerin becerisini aşıyordu. Geçici çözümler, özellikle büyük şehir merkezlerinde 1880lerin sonuna kadar sorunu ortadan kaldırmadı.[28] İspanyol dizisi Las chicas del cable adlı dizide bu durum ayrıntılı olarak işlenmiştir.
Döneminde kişiselleştirilmiş kitle iletişim aracı olarak tanımlanan telefon, aslında kitle iletişimine ayrı bir hız katmıştır. Haberciliğin esaslarından olan” kaynaktan doğrulanmış hızlı haber” mantığı telefon teknolojisi ile sağlanmıştır. Bununla birlikte telefon teknolojisi, kişisel ihtiyaçlar bazında oluşum göstermişken zamanla yığınların bilgilendirilmesinde bir kitle iletişim aracı olarak karşımıza çıkmıştır. Bu teknoloji hiç şüphesiz büyük bir devrimdi ve günümüzde dahi üzerine teknolojik eklentiler ekleyerek kullanımına devam ettiğimiz, mobilleştirilecek küçülttüğümüz ve ayrı bir konu olan mobil kitle iletişim araçlarının atası olarak kabul görmektedir.
Radyo
Telsiz telgrafın tarihi 1864’te James Clerk Maxwell tarafından yazılmış bir bilimsel incelemeyle başlamıştır. Maxwell bu incelemesinde elektromanyetik dalgaların var olması ve bunların uzayda yayılmakta olması gerektiği ileri sürüyordu. 1887’ de Heinrich Hertz bu dalgaları laboratuvarda üretmeyi başardı., ve 1894’ de Guglielmo Marconi bu dalgaları iletip alabilecek bir aygıt tasarladı. Marconi 1897’ de İngiltere’ye giderek Isle of Wight’ ta, denizde seyreden gemilerin iletişin kurmasını sağlayan ilk kıyı istasyonunu kurdu. İlk defa 1899’ da denizdeki bir gemiden acil durum sinyali gönderildi. 1901’de İngiltere’deki yüksek güçlü bir vericiden Atlantik’in öte yakasına bir mesaj gönderdi.İki yıl sonra Kral VII. Edward ve Başkan Theodore Roosevelt bu verici aracılığıyla mesajlaştılar. Telsiz araçlarının sayısı arttığı için 1903’te Berlin’de sistemin kullanımını düzeltmek amacıyla bir Uluslararası Telsiz Telgraf Kongresi düzenlendi. Marconi Şirketi 1904’ te Corbwall ve Cape Cod arası gece iletişimlerini sağlayacak ilk telsiz haber servisini kurdu. 1909 yılında iki geminin çarpışmasının hemen ertesinde yapılan bir telsiz çağrısı 1700 insanın hayatını kurtardı. 1910 yılında bir telsiz mesajı, Amerikalı bir doktorun karısını öldürüp gömdükten sonra, oğlan kılığına girmiş sekreteriyle birlikte gemiye binip kaçmaya çalışırken Londra’da tutuklanmasını sağlaması bu teknolojiye karşı sansasyonel bir ilgi doğurdu. Kaptan bu iki kişiden şüphelenmiş, Scotland Yard’a telsiz telgraf aracılığıyla haber vermiş ve çift limana ulaşmadan polislerin gemiye yetişip onları tutuklamasını sağlamıştı. 1912 yılında telsiz, kara istasyonlarını ve denizdeki gemileri anında dünya çağında yayılmış bir ağa bağlaması sayesinde uluslararası iletişimin esaslı bir öğesi haline gelmiştir.[29]
Telsizin icadı ve elektromanyetik frekansın buluşu, uzun süre konusu güvenlik olan organizasyonlar için doğrudan iletişim aracı olarak kullanılmıştır. Günümüzde dahi farklı formatlarla geliştirilen telsiz, güvenlik konusunda kullanılmaktadır. Telsiz teknolojisinin gelişmesi, sadece kendini geliştirmesi ile değil aynı zamanda yeni bir kitle iletişim aracı olacak olan”Radyo”nun çalışma prensibini oluşturmuştur. Kaynak, frekans, mesaj ve alıcı düzleminde gerçekleşen iletişim; zamanla kaynak, frekans, mesaj ve kitle olarak evrim geçirmiş ve radyonun doğumunu sağlamıştır.
Amerika’daki amatör topluluklar 1906 ve 1907 yılları arasında, silikon veya karboruntd gibi bazı kristallerin radyo dalgalarını algılamaya oldukça elverişli olduklarını keşfettiler bu keşifle birlikte radyonun şekillenmesi ve tek taraflı yayın yapma olasılığının keşfedilmesi ile radyo kitle iletişim aracı olarak gündeme gelmeye başladı. Daha da önemlisi 1907 yılında piyasada henüz çok yeni olan prototip vakum tüplerinin aksine kristaller ucuz, dayanıklı ve uzun ömürlüydü. Bir alıcı istasyon ile verici istasyondakiler birbirlerinin tamamen aynısıydı. Verici uçta, mucitlerin doğru akım kaynaklarından çok yüksek frekanslı alternatif akım üretmeye en elverişli yöntemi tasarlamaları gerekmişti. Alıcı uçta ise sorun, bu dalgaların “doğrultulmasıydı”: Yüksek frekanslı alternatif akımı , bir telefon alıcısından geçebilecek şekilde tek yönlü darbeli akıma geri dönüştürülmesi. Radyo dalgaları, telefon diyaframının hızlarıyla ve hızlı salınımlarıyla baş edemeyeceği kadar yüksek frekanslıdır. 1906 yılında, vakum tüplerinin öncüleri olan Fleming “valfı” ve De Forest “adyonu” geliştirildi. Bunlar akımın yalnızca tek yönde akmasını sağlamalarına rağmen yine de çok pahalı, son derece hassas ve kısa ömürlüydüler. Kristallerde radyo sinyallerini aynı yolla doğrultuyorlardı, fakat bunu nasıl yaptıklarını o dönem hiç kimse bilinmiyordu.[30] Bu gelişmeler ile birlikte alıcıların geliştirilmesi ve detaylandırılması ile radyo oluştu ve yaygınlaştı, kitle iletişim aracı olarak tarihteki yerini aldı.
Radyonun hükmü uzun süre devam edecek olan bir kitle iletişim aracı olarak karşımıza çıkmaktadır. Gelişimi bir buluşla gerçekleşen radyo, kitle iletişimin elektikten öte elektronik ortama taşınmasını sağlamıştır. Kitle iletişimin ötesinde radyo aynı zamanda sanatsal faaliyetlerde de kullanılmıştır. Kitlelerin eğitilmesi, dönüştürülmesi kapsamında da kullanılan radyo, kitle iletişimin aynı zamanda bir eğlence aracı da olabileceğini göstermiştir. Sesli tiyatrolar, sanatsal betimlemeler, sesli romanlar, kitle iletişimin sanatsal faaliyetlerine örnek teşkil etmektedir.
Radyonun gelişimi, kitle etkileşimi radyoculuk sektörünün de gelişmesini tetiklemiştir. Radyoculuk, kitle iletişiminde kaynak rolü teşkil etmesi ile birlikte aslında bir sanatsal faaliyettir. Doğaçlamanın, hazırcevapların ve monodiyalogların sıkça görüldüğü radyo yayıncığı, halihazırda uzun süre devam etmiş ve devam etmekte olan bir sektördür.
İnternet kullanımının yaygınlaşması, radyoyu öldüreceği düşünülse de radyo, işitsel kitle iletişimi kapsamında ömrünü uzun süre devam ettireceğe benziyor. Bununla birlikte kişisel otomobillerimizde kapalı devre müzik yayınına olanak sağlayan birçok teknoloji gelişse de radyonun interaktif ve akıcı yayın politikası sayesinde kullanımı hala devam etmektedir.
Fotoğraf
Daguerre’in çığır açıcı buluşundan, fotoğrafların nihayet büyük gazete baskılarındakiler gibi yeniden üretilmesinin ticari bakımdan elverişli hale geldiği 1890lara kadar yarım yüzyıldan fazla zaman geçmiştir. Bu noktaya kadar kamera görüntüsünün sürekli tonlarının resim kalıbına kopyalanması gerekiyordu-bu gazetelerin düzenli, hatta aralıklı olarak bile fotoğrafçı çalıştırmaya pek özenmeyecekleri anlamına geliyordu.[31]
Bu yüzden yaklaşık 1885’e kadar fotoğrafçılık tarihinde özellikle haber muhabirliği anlamında uzmanlaşmış veya belirli süre için yalnızca basın organlarında çalışmış tek bir fotoğrafçıya rastlanmamasına şaşırmamak gerekir.[32] 1890’dan 1. Dünya Savaşı’nın başına kadar geçen yıllara gerçekten de oluşum dönemi denebilir ve bu dönemi tamamen belirlenmemiş olsa da başlatan şey yarım ton yeniliğidir. Teknik ve estetik bakımdan, profesyonel bir meslek ve toplumsal bir kurum olarak fotoğraf haberciliğinin kendisini kurması tam da bu döneme rastlar.[33] O dönemde etkisi tam olarak kavranamamasa da, gelecek dönemde gazetelerde yayınlanan haberlerin fotoğraf ile desteklenmesi, gazete satışlarında ciddi yükselişlere yol açacaktı.
Yarım ton çoğaltımlar 1867’den beri haftalık dergiler ve 1880’den beri günlük gazeteler tarafından deneysel bir düzeyde kullanılmıştı. Ancak 1889-1890 yıllarında Amerikan mucitler tarafından gerçekleştirilen önemli ilerlemelerin ardından, yüksek tirajlı gazetelerin büyük miktarda fotografik yarım ton resmi düzenli aralıklarla basması elverişli hale geldi. Bu gelişme anlamlıydı ve resim haberciliğinde ikinci bir “buluş” olmadıysa bile onun kökten bir biçimde yeniden tanımlanmasına yol açtı.[34] Bu buluş hiç kuşkusuz haberin omurgasının salt bilgiden öte artık görüntüye doğru dönüşümü ile sonuçlanmıştır.
Yarım ton baskı kalıbı gazetelerin 1890 yıllarında fotoğraflardan yararlanmasını sağladıysa da, onlar için fotoğrafı çekici kılan şey, duyarkatlar ve kamera tasarımlarıyla ilgili somut ilerlemeleri 1880lerin hızlı, kuru jelatin plakaları ve makara filmleri, elde taşınabilen şipşak fotoğraf makineleriyle birlikte fotoğrafçılığa hareket ve eylem alanlarını açmasıdır.[35] Fotoğrafın etkisi o dönemin modern medyasında çığır açmakla birlikte gündem oluşturmada büyük katkı sağlamıştır. Gazetecilik mesleğinde en önemli olgu “görüntü” diye tabir edilen somut kanıttır. Fotoğraf, kitle iletişim araçlarına yeni bir soluk getirmek ile birlikte kendinden önceki kitle iletişim aracını da beslemiş, gazetelerin bel kemiğinide zamanla oluşturmuştur.
Asya’daki bir savaştan Brezilya’daki tren kazasına, başkanın Little Rock, Arkansas’ı bir ziyaretinden Central Park’ta güvercin besleyen küçük bir kıza kadar herşey haber fotoğrafı halini alabilirdi. Özellikle haber görüntüleri yelpazesinin genişlemesinde sıradan ayrıntılara yönelme aşamasını burada vurgulamak gerekiyor. Önemli olaylar daima resimlenmiştir. Sıradan ayrıntıların bütün gücüyle öne çıkmasıyla ancak 1900lerde mümkün olmuştur ve modern fotoğraf gazeteciliğinin başlangıcının bu dönem olduğu bir kez daha vurgulayacak şekilde o günlerden beri hep bizimle olmuşlardır. [36]
Fotoğraf teknolojisi ile birlikte fotoğraf makinelerinin de kendini geliştirmesi, küçülmesi ve hatta günümüzde dijital compact seviyelere kadar düşürülmesi, haberciliğin de gelişmesine, günümüzde anlık görüntü paylaşımını olanaklı hale getirmiştir. Bu durum, habercilikte rekabeti doğurmuş, bu rekabet fotoğraf kalitesinin yanı sıra fotoğrafçılık sektörünün de doğumuna sebep olmuştur.
Fotoğraf, kendinden önceki kitle iletişim aracının en büyük destekçisi olmakla birlikte zamanla fotoğraf gazetenin olmazsa olmazı ve hatta gazetenin bizzat kendisi de olmuş, gazetenin farklı format, boyut ve kategorisi olan dergiyi de doğurmuştur. Fotoğrafın doğumu ve gelişimi kendisini bir kitle iletişim aracı olarak benimsetmiş, kitle iletişim araçları için büyük bir dönüşümün habercisi olmuştu. Fotoğrafın var olması kendinden sonra oluşacak olan yeni kitle iletişim araçlarına da ön ayak olmuştur.
Sinema
1870ler ve 1800lerde hayvan ve insan hareketi incelemeleriyle uğraşan bir çok bilimci bir araştırma aracı olarak fotoğrafçılığa yöneldi. Bunlar arasında en önemlileri olan Fransa’dan Etienne Jules Marey ve amerika’da yaşayan bir İngiliz, Eadweard Muybridge, görsel zaman ve hareket incelemelerini önemli ölçüde ilerleten proto-sinema araçları yarattılar. Ayrıca dünyanın her tarafındaki mucitlere, hareketli fotoğraf illüzyonu üretebilecek aygıtlar yapmaları yönünde esin kaynağı olmuşlardı. Thomas Edison dahil, bu mucitlerin çoğu hareketli resim çalışmalarıyla, Marey ve Muybridge’inden biraz daha farklı bir sebep yüzünden ilgilenmişlerdi: Kâr getirecek ticari bir eğlence aracının çekiciliği…[37]
İlk film tarihçileri ve gazeteciler, Edison’un hareketli resim tekniğinin gelişimindeki öncülüğü efsanesini ebedileştirmeyi ve abartmayı tercih etmişlerdi. Aslında Gordon Hendricks’ in özenli ve geniş kapsamlı araştırmasının gösterdiği gibi, ilk hareketli resim kamerasının(kinetograf) ve gösterim makinesinin (kinetoskop) yaratılmasının onuru Edison’un yardımcısı W.K.L. Dickson’ a aitti. 1888 ve 1896 yılları arasında Dickson “ Edison’ un hareketli resim çalışmasının can alıcı teknik olgunlaşma dönemi boyunca çalışmanın merkezinde yer almıştır ve başkaları bu yeni aygıtın ticari kullanımına yöneldiği sırada o, aygıtın çalışmasını sağlayanların aracıydı. “ 1895’ te Edison, hareketli resimler uğraşma sebebinin “ fonografın kulak için yaptığını göz için de yapacak bir aygıt tasarlamak” olduğunu kabul etmişti; bununla birlikte, hareketli resimlere olan ilgisi her zaman fonografa yönelik tutkusunun ardından gelmişti.[38]
Kitle iletişim aracından öte, eğlence sektörünün boyut atlamasına olanak sağlayan bu gelişme, fotoğrafın o dönemde farklı formatlara dönüştürülmesi ile oluştu. Kitlelerin eğlendirilmesi ve karşılığında ticari gelir elde edilmesi amaçlanmıştı. Gelişimin asıl amacı eğlence ile birlikte kapitalist mantıkta ticari gelir elde etmekti.
1893’ten itibaren düzinelerce dansçı, akrobat, hayvan numaracıları, kement atıcıları, ödül dövüşçüleri ve çeşit çeşit vodvil oyuncuları Edison’un West Orange, New Jersey’ de yerleşkesine akın etmişlerdi. Burada özellikle film yapmak için kurulmuş olan dünyanın ilk stüdyosu olan “Black Maria” adlı katranlı kağıttan yapılmış bir barakaya yerleştirilmiş sabit bir kameraya, kinetografa poz vermişlerdi.[39]
1895’te Washington D.C. de C.Francis Jenkins ve Thomas Armat projektörün temel işlevini keşfettiler. Filmin bir süre hareketsiz kalacak şekilde kesintili hareketi ve kareden kareye hareketini izleyen süre boyunca aydınlatma. New York’ta Binbaşı Woodville Latham ve iki oğlu, Enoch Rector ve Eugene Lauste ile birlikte, daha uzun filmlerin kullanılabilmesini sağlayan ünlü Latham döngünü buldular. William Paul 1896 yılı başlarında Londra’ da kendi Animatograf projektörünü başarıyla sergiledi. Fransız Auguste ve Louis Lumiere kardeşler 1895 yılı sonlarında Paris’te kendi sinematograflarını sergiledikleri ticari bir gösteri düzenlediler; bu aygıt kamera, projektör, ve banyo ilacının çarpıcı bir kombinasyonuydu. W.K.L. Dickson ve Herman Casler 1896 yılında, açıkça dönemin en üstün projektörü olan biografı geliştirdiler ve American Mutoscope and Biograph Company’nin temellerini attılar.[40]
Sinema sektörünün doğumunu tetikleyen en büyük gelişme fotoğrafın icadı olmuştur. Bu gelişme, teknolojinin her türlü imkana sahip olduğunun da bir göstergesiydi. Tarih boyunca sürekli gelişen kitle iletişim araçları belki de yeni bir sektörün doğacağını bilmiyordu ve bu kapsam bir teknolojiyi zamanla evirip bir kitle iletişim aracı olacağını tahmin dahi edememişlerdi. Sinema sektörünün doğumu ilk başlarda çok kısa filmlerin gösterimi ile birlikte bir deneme safhasından geçiyordu. Denemelerin başarılı olması sinema sektörünün tamamen kitle iletişimi boyuna geçtiğini kanıtlamadı. Geçişin sancıları zamanla ortaya çıktı ve yeni sorunlar gündeme geldi.
Hareketli görüntülerin yansıtılması teknolojisi bir gerçeklik haline geldikten sonra artık bunların nerelerde gösterilebileceği sorunu öne çıkıyordu. 1895 ve 1905 arasında, nikeledeon patlamasının hemen öncesinde, filmler esas olarak vodvil performanslarında, gezici gösterilerde ve oyun salonlarında kullanıyorlardı. Filmler Vodvile doğal bir biçimde uygun düşmüştü; en başta bunlar yalnızca bir yenilikti. İzleyiciler vitaskopun, biyografın ve sinematografın 1895 ve 1897 yılları arasında ilk gösterimleri coşkuyla karşılanmıştı. Ancak bu ilk filmlerin basmakalıplığı ve kalitesizliği kısa sürede yeniliğin önüne geçmiş ve yaklaşık 1900 yılında filmler artık vodvil gösterilerinde esas olarak sahnenin bir gösterimcilere de, farklı mucitlerin girişimci şovmenlere projektörlerin bölgesel haklarını kiralama veya doğrudan satmalarıyla birlikte, bu yıllarda etkin oldular. New England kırsalında ve New York’un taşra kesimlerinden Louisiana ve Alaska’ya kadar, sayısız ziyaretçi tiyatroların ve çadır gösterilerinde sunulan filmlere ilgi gösterdi. Nihayet eğlence salonları yeni olgunlaşan sinema sektörü için üçüncü bir gösterim yolunu ortaya koydu. Salon sahipleri, kinetoskop kullanımının yanı sıra hızla başka olanakları da değerlendirmeye koydular. Salonların müdavimleri, görmediklerin filmlerin peşinden oradan oraya koşan sıkı film hayranların meydana geliyordu. Bazı salon sahipleri projektör satın aldı, kiraladı, hatta bazıları da kendi projektörlerini kendisi yaptı, sonra da salonlarında film seyredilmesine uygun alanlar oluşturdular. Vodvil yöneticilerinin elden çıkardığı filmleri de aldılar ve arşivlediler.[41]
O dönemden sonra hızla gelişen sinema sektörünü, hızlı bir biçimde kitle iletişim aracı haline dönüşmeye başladı. Sinema salonlarının yaygınlaşması, sinemada kalitenin ve gösterim hızı sorunlarının çözümlenmesi, kitlelerin sinemaya olan ilgilerini artması ile kitle iletişim olarak sinema karşımıza çıktı. Sinema, kitlelere verilmek istenen mesajları soyut kavramlar ile somut davranışlar ile verilmesini olanaklı kılıyor bununla birlikte verilen mesajın kalıcılığını sağlıyordu. Zamanla da ortaya çıkacak olan 25 kare mantığı ile birlikte sinemanın bir bilinçaltı uyarıcısı olarak da kullanılabildiği görüldü. Özellikle reklam sektörü bu geleneği sürekli devam ettirdi. Dünyanın birçok büyük markaları hala sinema salonlarında bu mantığı kullanmakta, kitleleri etkisi altına alacak ve ticari faaliyetlerini geliştirecek farklı yöntemlere de başvurmaktadır.
Televizyon
Radyonun icadı ile birlikte çok kısa zamanda sesin yanı sıra, görüntülerin de kitlelere ulaştırılmasını sağlayacak yeni teknojinin keşfi ile geçmişti. Görüntü mantığı, bireylerin ses sayesinde betimledikleri olay ve durumları artık somut ve görünür bir şekilde görmelerini sağlayacaktı. Televizyonun icadı hiç şüphesiz artık değişen ve gelişen dünyanın yeni bir boyuta evrileceğinin habercisiydi. Birçok düşünür ve bilim adamına göre televizyonun icadından sonra geliştirilecek herhangi bir teknolojik kitle iletişim aracı kalmamıştı.
Hareketli resimlerin elektornik sinyallere dönüştürülmesini ve bu sinyallerin tekrar resme dönüştürülmesini sağlayan ilk yöntem, spiral delikli döner diskler sayesinde, 1884 gibi erken bir tarihte alman Paul Nipkow tarafından tasarlanmıştı. Kısa süre içinde de döner disklerin yerini elektronik tarama sistemleri aldı. Kuzey Amerika’da ilk televizyon yayınları 1939 yılında başladı. 1920lerde İngiltere’de ve Birleşik Devletler’deki deneyciler alıcılara havadan sinyal göndermeyi başarmışlardı. Amerikan televizyon endüstrisinin ilk on yılındaki yönelimini büyük ölçüde radyo yayıncılığının ve alıcı imalat sektörünün liderleri, özellikle de hakim televizyon firması NBC-RCA tarafından belirlenmişti. 1941’de CBS, New York’taki küçük bir izleyici kitlesi için günde iki kez on beş dakikalık haber yayını yapıyordu.[42]
Çoğu radyo kökenli olan olan ilk televizyon haber programlarının yapımcılarının karşı karşıya kaldıkları sorun ekranın nasıl doldurulacağı olmuştu. CBS’teki bu ilk haber programları “tahtada anlatma” formatındaydı; Richard Hubbell adında bir sunucu elinde değnekle bir Avrupa haritasının önünde ayakta duruyordu. Görüntü kalitesi o kadar kötüydü ki, harita bir yana Hubbell’ı bile seçmek güçtü. Pearl Harbor saldırısı olduğunda CBS, stüdyodaki bir pervanenin dalgalandırdığı bir Amerikan bayrağını filme alarak görsel malzeme elde etmemiş olsaydı, bir avuç izleyicisini önemsemeyecekti.[43]
Televizyon gazeteciliği, olayların görünüşlerini ve seslerini, sözel bakımdan en deneyimli öncellerinin erişmiş olabileceği düzeyin ötesine geçebilen bir yeniden yaratma gücüne gerçekten de sahipti, ayrıca bu gücü tam anlamıyla kullanabilecekleri dönem de artık pek uzakta değildi. 1949’da eski bir radyo habercisi ve eski bir sinema kameramanı, Fransa’nın ilk televizyon haber programı için bir balon yarışının haberini yapmaya girişmişlerdi. Yarışları kendi balonlarının bakış açısından izledikleri sırada fırtına, balonu yüksek gerilim hattına doğru sürüklemişti. İki haberci kamera çekime devam ederken kaçmayı başarmış ve bu sırada balonların patlayıp yanmasını filme almışlardı. bu haber Fransa’da bu yeni haber arasının potansiye ilk büyük örneğini ortaya koymuştu. “Le Journal Televise” başlangıçta haftada üç kez yayın yapıyordu: yıl sonuna doğru ise günde iki kez yayınla devam etmişti.[44] Haberin görüntüyle birlikte video haline getirilmesi ile haber kalitesinin ve haberciliğin de dünyada önemi gittikçe artmaya başladı. Bu durum büyük haber ajanslarının da doğmasına katkıda bulundu.
Birleşik Devletler’ de CBS ve NBC kendi haber filmlerini üretmeye 1950’lerde başladı. Kamera ekipleri büyük şehirlerde hazırda tutuluyor, çektikleri filmler New York’ a uçakla gönderiliyordu. Washington ve başka birkaç şehirde ki muhabirler kablo bağlantısı sayesinde canlı yayına çıkabiliyorlardı. Dört yılda bir gerçekleşen politik toplantıların, uzay programının heyecan uyandıran ilk adınlarının ve elbette medeni haklar hareketinin ilk mücadelelerinin haberleri bu şartlarda yapılmıştı.
Marshall McLuhan’ ın iletişim literatürüne kazandırdığı “Küresel Köy” kavramı, televizyonun kitle iletişimine ve kitlelere olan hakimiyetini görmesi ile betimlenmiştir. McLuhan, televizyon sayesinde dünyadaki bütün kitlelerin birbirine bağlanacağı ve dünyada olan bitenden tüm insanlığın haberdar olacağını düşünüyordu. Nitekim McLuhan’ın bu tahmin ettiği bu bağlantı zamanla gerçekleşti ve dünya küçük bir köy haline geldi. Amerikan Kapitalist sistemi tüm dünyayı etkisi altına aldı ve tüm dünyada televizyon sektörü hızlı bir yükseliş yakaladı. Hollywood filmleri, Amerikan Kültür Emperyalizmini evinde televizyon bulunduran tüm milletlere yaymaya başladı.
Muhakkak ki McLuhan’ın belirttiği “Küresel Köy” kavramı kitle iletişim açısından söylenmiş bir kavramdı ancak televizyonun mucitleri televizyonu bir kültür emperyalizminin silahı olarak kullandı. Uluslararası standartlarda bu durumu denetleyen ve yaptırım kuvvetine sahip olan bir kurum günümüzde hala kurulmadı. Birçok ülkenin anayasasında bulunan “basın özgürlüğü” kavramı uluslararası boyutta bir kanunla veya Birleşmiş Milletler bünyesinde kurulan “Dünya Basın Ajansı” vb. bir organizasyonla desteklenmedi.
Kitle iletişim araçları birbirlerini besleyen en büyük kuvvet olmuştur. Birinin icadı diğerini tetiklemiş, diğerinde yaşanan gelişme öbürüne de sirayet etmiştir. Yazının icadı gazeteyi, gazetenin kullanımını kolaylaştırmak ve haber akışını hızlandırmak için telgraf ve telefonun geliştirilmesi, radyonun icadı ile sesin yanı sıra görüntünün de iletimine imkan sağlanabileceği fikirleri, geleneksel kitle iletişim araçlarını yani, “Geleneksel Medya” olarak tanımladığımız kitle iletişim bileşenlerini oluşturmuştur. Bu gelişmeler ve geleneksel medyanın doğumu, kitlelerin tek elden yönlendirilmesi, farklı yayın ve programların yine ekonomik imkanlar doğrultusunda mümkün kılınabileceği bir yapı haline gelmiştir. Dev medya kuruluşlarının ve birleşik şirketler grubu olarak adlandırılan holdinglerin tekelinde bulunan geleneksel medya, sermayenin istekleri doğrultusunda işlevini sürdürmektedir. Geleneksel medyanın işlevi, etkileme ve yönlendirme olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu durum, zamanla bireylerin dünyalarının tektipleştirilmesi ve düşüncelerinin kısırlaştırılmasını sağlamaktadır. Geleneksel medya ne verirse kitle de onu alır.
Geleneksel medyayı ayakta tutan olgu, sermayenin kütlesel hali olan reklamdır. Reklam, geleneksel medyanın suyu olması ile birlikte hayatta kalmalarının tek ve vazgeçilmez unsurudur. Farklı kaynaklardan beslenmeyen kitle iletişim araçlarının hayatta kalmasının bugün dahi imkan yoktur. Bu durum, kitlelerin sermaye eliyle yine kendi sermayesini arttıracak farklı tekniklerin geliştirilmesini sağlamıştır. Reklamcılık sektörü bu sermayenin artırılması ve genişletilmesi çerçevesinde işlevini hala korumaktadır. Geleneksel medya, dünyayı küçültmüş olmasına küçültmüştür ancak sermayenin istekleri doğrultusunda bağlama işlevi görmüş, kitleleri kendi doğrultusunda hareket ettirmiştir.
Geleneksel medyanın gücü hale devam etmektedir ve bir 20 yıl daha ettireceği kesindir. Geleneksel medyanın gücü doğrudan hissedilmese bile dolaylı yoldan gücünü hala daha göstermektedir. Politikadan ekonomiye, kültürden sanata kadar geleneksel medyanın kölesi haline gelmiş birey, kendi özgürlüğünü yine kendi elleriyle kısıtlamaktadır. Yığınların psikolojisini etkileyen geleneksel medya birçok devlette dördüncü büyük erk olarak kendini göstermektedir. Bu durum politikanın gerçek demokrasi unsurları ile değil sermaye eliyle yapıldığının gerçek bir kanıtıdır.
Yeni Medyanın Doğumu
Yeni medya, günümüzde kullanılan sosyal ağlar ile karıştırılan bir terim olmakla birlikte yeni medyanın oluşumu tek başına bir icadın sonucunda gerçekleşmemiştir. Zira yeni medyanın doğumu, abaküs mantığında işlemler yapabilen basit proto-bilgisayar diyebileceğimiz makine ile temeli atılmıştır. Emekleyen bu makine, döneminde ne olduğu dahi veya neler yapabileceği, ne kadar geliştirilebileceği belli olmayan bir mantıkla tanıştırıldı.
1883 yılında Charles Babbage “Analitik Makine” diye adlandırdığı aygıtı tasarlamaya başladı. Makine, modern dijital bilgisayarın çoğu temel özelliğine sahipti. Veri ve komut girişi için delikli kartlardan yararlanıyordu. Babbage’ ın “değirmen” dediği bir işlem birimi de veriler üzerinde işlemler yapıyor ve sonuçları belleğe yazıyordu.; nihai sonuçlar ise bir yazıcı tarafından basılıyordu. Makine her türlü matematiksel işlemi yapabilecek şekilde tasarlanmıştı; sadece kendisine kartlar yoluyla girilen programı izlemekle kalmıyor, ayrıca ara sonuçlara dayanarak bir sonraki adımda hangi komutların yerine getirileceğine de karar veriyordu. Fakat daguerreotype’ın aksine makine tek bir kopyasını bile tamamlayamadı.[45]
İlginç biçimde Babbage bilgi depolamak için delikli kartlar kullanma fikrini daha eski bir programlanabilir makineden almıştı. Yaklaşık 1800 yılında J. M. Jacquard delikli kağıt kartlar tarafından otomatik olarak kontrol edilen bir dokuma tezgahı icat etmişti. Bu dokuma tezgahı, Jacquard’ ın kendi portresi de dahil olmak üzere karmaşık figüratif imgeler dokumak için kullanılmıştı. Yerinde bir deyişle bu özel grafik bilgisayarı, Babbage’ ın sayısal hesaplamalar yapan genel bilgisayarı analitik makine üzerine çalışmalarına esin kaynağı olmuştu. Bugün, dünyanın en iyi otomobil üreticilerinden olan Toyota markası da bir dokuma tezgahından bozma motor teknolojisi ile kendini yaratmıştır. Dokuma tezgahları veya elektronikleşmiş halleriyle dokuma makineleri, günümüz birçok teknolojisinin de esin kaynağı olmuştur.
1890’lar yalnızca iletişim araçlarının gelişimi açısından değil, ayrıca hesaplama teknikleri açısından da can alıcı bir on yıl olmuştu. Bireylerin beyinleri, işlemeleri gereken enformasyon hacmi altında ezilirken aynı şey şirketlerin ve hükümetlerin beyinleri için de geçerliydi. 1887 yılında ABD Nüfus Bürosu henüz 1880 yılı nüfus sayımlarını yorumlamayı tamamlamaya uğraşıyordu. Nüfus Bürosu 1890 yılı nüfus sayımı için Herman Hollerith tarafından tasarlanmış elektrikli çizelgeleme makinelerini kullanmaya karar verdi. Her bir kişiden alınan veriler delikli kartlara işlendi.; 46,804 adet sayım görevlisi toplam 62,979,766 kişinin formunu topladı. Hollerith çizelgecisi hesap makinelerinin şirketler tarafından kullanılmasına doğru kapıyı açmıştı; bir sonraki on yılda elektrikli çizelgeciler sigorta şirketlerinin, kamu kuruluşlarının, demiryolu ofislerinin ve muhasebe departmanlarının standart gereci olmuştu. 1911’ de Hollerith’ in şirketi Tabulating Machine Company üç başka şirketle daha birleşerek Computing-Tabulating-Recording Company’ i (Hesaplama-Çizelgeleme-Kayıtlama Şirketi) kurdu; 1914’ te şirketin başkanlığına Thomas J. Watson seçildi. On yıl sonra şirketin işleri on katına çıktı ve Watson Şirketin adını “ International Business Machines Company (IBM) olarak değiştirdi.[46]
İlk bilgisayarlar, günümüzdekilerle kıyaslanamayacak kadar büyük, devasa yapılara sahipti. Özellikle işlemcileri soğutmak amacıyla kullanılan soğutma sistemleri işlemci boyutunun dört katını eşitti. Bu devasa makinelerin yapabildikleri ise kısıtlı olmakla birlikte günümüzde basit denebilecek hesaplamalar ve manuel girişlerle yüklenen küçük programları çalıştırabiliyordu. Bilgisayarın icadı ve gelişiminde diğer kitle iletişim araçlarında olduğu gibi itici güç başta ekonomik ve askeri-güvenlik ihtiyacı olmuştur. Dünyada bilgisayar teknolojisini ilk kullanan ordu yine ABD ordusu (U.S. Army) olmuştur.
İnternetin Kullanılması
Bilgisayarın icadı ile birlikte bilgilerin depolanmaya başlandığı belirli bir veritabanı birimi oluşmaya başladı. Biriken veritabanları dönemin harddisklerince sadece depolanabiliyordu. Zamanla geliştirilen bilgisayarlar bu verileri veritabanından çekip işleme imkanı da sağlamaya başladı ve günümüz modern bilgisayar oluşumunu tamamladı. Biriken ve işlenen veritabanları zamanla yine ihtiyaçtan doğan sebepler sonucunda başka bilgisayarlara aktarılma ihtiyacı doğurdu ve bunu karşılayabilecek bir kablo (Ağ) bağlantısı ile gerçekleştirilebilirdi. Kabloların gücü; hem telgrafta hem de telefonda test edilmişti. Bu teknoloji artık verilerin aktarımında da kullanılmaya başlanacaktı.
1970’ lerin başından beri ARPANET ve internet ABD dışındaki ülkeleri de içerisinde barındırıyordu. University College of London’ ın, araştırma amaçlı bir ARPANET bağlantısı bulunuyordu ve ARPA’ nın Uydu Ağı Birleşik Devletleri Norveç’ teki bir sismik gözlem merkezine bağlıyordu. İnternetin savunmayla ilgili kısmı da birçok denizaşırı askeri üssü birbirine bağlıyordu. Ancak internetin sahibinin ABD hükümeti olması diğer ülkelerdeki sivil ağların bağlanmasının önünde bir engel oluşturuyordu. ARPA ve NSF yöneticileri böyle bağlantıların Amerikan halkı tarafından kendi ödedikleri vergilerin gelirleriyle desteklenen bir kaynağın yabancılara terk edilmesi şeklinde algılanmasından endişe duyuyorlardı ve diğer ülkelerin vatandaşları da ABD ağlarının her tarafa yayılmasını emperyalizmin yeni bir biçimi olarak değerlendirebilirdi. BITNET ve UUCP gibi politik olarak dikkat çekmeyen denizaşırı, halktan kullanıcılara desteklenmiş ağlar internetten daha hızlı yaygınlaşmıştı.[47] İnternetin tekelden ayrılıp özelleştirilmesi bir bakıma hem rekabet hemde kalite standartlarının yükselmesine, bununla birlilkte genişleyip yayılmasına da katkı sağladı.
Bu yüzden, internet özelleştirilmeden önce, ABD eliyle işletilen ağlara yeni sunucu siteleri eklenmesi yoluyla yurt dışına yayılması kolay olmamıştı; interneti diğer ülkelerdeki ağlara bağlamak ise daha fazla umut vericiydi. 1970’ lerin ortalarında Kanada, Almanya, Norveç, İsveç, Avustralya, Yeni Zelanda ve Japonya gibi bir dizi ülkede devletin eliyle işletilen ağlar kurulmuştu.(Carparter vd. 1987) Bu ulusal ağlara ek olarak Avrupa Birliği’nin kuruluşunu desteklemek amacıyla Avrupa dışında çokuluslu ağlar inşa etmek için çeşitli girişimler de söz konusu olmuştu. Bunlar arasında 1971’de kurulmuş olan European Informatics Network (Avrupa Bilişim Ağı) ve ardılı Euronet yer alıyordu. ARPANET gibi bazı ağlar araştırma ve eğitim için tasarlanmıştı, ötekiler ise ticari ağ hizmeti sunuyorlardı.[48]Ancak dünyayı birbirine bağlayacak tek bir altyapı bağlantı bulunmuyordu. Bu durum günümüzde kullanılan internetin tek ağdan bağlanılmasını yada her accountun tek çatı altında birleştirecek bir yapının bulunmamasından kaynaklıydı.
İnternet kullanımının önündeki bir başka engel ise çevrimiçi enformasyonu bulmak ve elde etmekte yaşanan güçlüktü. Dosya aktarımı programları piyasada mevcuttu, ancak kullanıcının yine de istediği dosyanın ve sunucu bilgisayarının adını bilmesi gerekiyordu.[49] Bir nevi telefon kullanımına benzer bir numaraya çağrı atmak gibi… Sunucu üzerine kurulan IP adresleri, başka bir bilgisayar üzerinden sunucuya bağlanılmak isteniyorsa girmek istediği bilgisayarın IP adresine bir nevi çağrı atmak ve dönüş sağlanmasını beklemek zorundaydı.
Web, ARPA araştırma topluluğundan doğmadı; CERN’ deki bilgisayar uzmanları, NFS süperbilgisayar ekibi gibi bir dizi yeni aktörün ve kendilerini web sunucuları, tarayıcıları ve içeriği sağlamaya adamış yeni bir yazılım kolu endüstrisinin eseriydi.[50] Günümüzde İnternet Explorer vb web tarayıcıları hala bu mantık üzerinden işlem yapmaktadır. Tarayıcıların internet alemine entegrasyonu ile birlikte web taramaları hız kazanmıştır.
Berners-Lee dünyanın her yanındaki bilgisayarlarda yer alan dosyaları birbirine bağlayarak “dünya çapında bir bilgi ağı” oluşturacak bir hipermetin yaratmayı planladı. Hipermetin sistemine eklediği en önemli şey ise çokluortam içeriklerinin (multimedya) kullanımıydı: sistem sadece metne dayalı bildiği değil, görüntüleri de içeriyordu, ayrıca daha sonraki versiyonlarında buna ses ve video da katılacaktı. (Hayes 1994 s. 416, Schatz ve Hardin 1994) Berners-Lee’ nin hayalinde Web, kolay bir “insanlık bilgisi havuzu” yaratacaktı.[51]
Google bir garajda, Stanford Üniversitesi öğrencileri olan Larry Page ve Sergey Brin tarafından 4 Eylül 1998 tarihinde kuruldu. 19 Ağustos 2004’te halka arz edilen Google yaklaşık bir yıl sonra 27 Eylül 2005’te rekor bir indeks sayısına ulaştı. Google’ın revizyonu ve genişlemesi günümüzde kullandığımız internetin altyapısı ile birlikte tüm dünyayı birbirine bağlayacak bir çatının oluşmasını sağladı. Bu özelliğiyle google, tüm dünyayı bağlamakla birlikte bireyi yönlendiren ve onun istekleri kapsamında kendini geliştiren bir indexleme sistemine dönüşüp “arama motoru” mantığını doğurdu.
Arama motorunun çalışma mantığı bireyin aradığını doğru ve etkili bir şekilde bulabilmesini sağlamakla birlikte google’ın bireyi doğru yönlendirmesi ve internet kullanımını tek bir çatı altında birleştirilmesine olanak asağladı. Google’ın kullanımı bu anlamıyla bir devrim niteliği taşımaktadır.
Yeni Medyanın Etkileri ve Geleceği
Teknolojik determinizm, medya teknolojilerini olumlamacı ya da negatif olmak üzere tek yönlü perspektiflerden biri ile değerlendirme sorunudur. Olumlamacılar teknolojiyi bir rüya süreci gibi yorumlarken, kötümserler onu totaliteryan bir kabus olarak görür. Teknolojik bir kötümserlik bir anti-ütopyacılığı beraberinde getirir ve sadece zararlı yönler üzerinde durur. Her iki bakış açısının da ulaştığı nokta: “Teknolojik Fetişim”dir. Determinist bakış açısından teknoloji bir makine ve tarihsel sürecin aktif öznesi olarak yorumlanır. Teknoloji adeta tarihin motorudur. Heidegger, A. Gehlen, O. Spengler, J. Ellul ve Mc Luhan bu grupta sayılabilirler. Teknolojik determinizmin alternatifi, teknolojinin içinde yer aldığı sosyal yapı ve bunlara bakış açısıdır. Bu bakış açısında teknoloji, asıl mesele değildir. Asıl mesele, teknolojileri paylaşan toplumun yapısıdır. Teknoloji tümüyle toplumu belirleyemez ama toplum teknolojinin nasıl ve ne amaçla kullanılacağını belirler. Teknolojik determinizm bunu göremez ve tek yönlü açıklamalar yapar.[52]
Teknolojik gelişimi ve değişimi göremeyen, görmek istemeyen veya teknolojiyi kuvvetinin gerisinde gibi olduğunu tahmin eden kötümser yaklaşımlar zamanla -özellikle covid 19 pandemi süreci ile birlikte- teknolojinin gerçek gücünü görebileceklerdir. Zira dönüşüm vazgeçilmez olmakla birlikte salgın sürecini ile gündeme gelen “değişen dünya düzeni” kavramını da beraberinde getirmiştir. Kötümser yaklaşım sergileyenlerin birçoğunun asıl amacı teknolojik fetişizmin gerileyen “toplumsal kültür” veya “kültürel emperyalizm” kavramını kullanarak teknolojinin kötü amaçlı kullanıldığını belirtmektir. Kötümserlerin de bildiği gibi sağlam kültür üzerine inşa edilmeyen toplumların zaten zaman erozyonu ile birlikte yok olacağıdır.
Yeni iletişim teknolojileri bilgi çağının en etkili ve öne çıkan olgusu olarak dikkat çekmektedir. İnternetin yeni iletişim teknolojileri içerisindeki yeri ve önemi, sadece iletişime katkı sağlaması ile değil, günlük yaşam içerisinde belirleyici bir rol üstlenmesiyle çok daha farklı anlamlar kazanmaktadır. Ses, görüntü ve verinin aynı anda iletişimini sağlayan internet teknolojisi iletişim sistemlerinin alt yapısını baştan aşağı yenilemeye/değiştirmeye başlamıştır. Hangi gelişmişlik düzeyine sahip olursa olsun, dünya üzerinde bütün ülkeler internet temelli bir sanal dünyanın parçası haline gelmiştir. Bu dünya birer sayılan kimlikten oluşan bireylerin olduğu, samut yaşamsal gerçekliğin temas hissinden yoksun olunan bir dünyadır. Bu dünyanın bireyleri IP’ lerle, NICK’ lerle, BLOG’ larla tanışıp konuşurlar ve sanal bir organizasyonun üyeleri olmayı daha baştan kabullenmiş olurlar.[53]
Sosyal medyanın bu kadar güçlü olmasında asıl sebep, geleneksel medyanın uğradığı ve gözle görülen “paranın ve sermayenin gücü” nü toplumun tamamına yaymaya çalışmak ve toplumları baskılayarak ve/veya kendi istekleri doğrultusunda yönlendirmekti. 20. ve 21. yüzyılın aydınlanmayı yaratan güç, internetin kullanımı olmuştur. İnternetin kullanılması ile birlikte bireylerin bilgiye daha hızlı ve kolay ulaşabildiğini farketmesi, gelenekselin zamanla eski önemini kaybedeceğinin sinyallerini vermesine neden oldu. Buna rağmen geleneksel medya kendini düzenlemek ve geliştirmek için gerekli yatırımı yapamadı ve kendini geliştirmekte ve dönüştürmekte sermayenin direncini kıramadı. Sosyal medya da zaman içerisinde kitleyi geleneksel medyanın elinden alıp kendi dünyasına doğru sürükledi.
Geleneksel medyanın ölümü ya da yıkımı uzun süredir bekleniyor. Kablo, uydu ve özellikle internet gibi yeni medya teknolojilerinin dinamizmi ile karşı karşıya kalan televizyon yayıncılığı, gazeteler, kayıtlı müzik ve müşteri dergileri, popüler tüketim alışkanlıklarının iyi kurulmuş yapılarının erozyonu ile tanıştı. Televizyon izleme oranları, dergi ve gazetelerin satış oranları düşüşe geçti ve hala sürüyor. Dijital dünyanın aşırı akışkan, esnek ve değişken yapısı eski teknolojileri zorluyor. Eski medyanın geleceği karabasan olarak görülüyor. Bunları Gilder 1994 yılında açıkladı. Elitlerin ve kuruluşların hareket eden otoritesi, yeni teknolojileri büyük oranda dönüştürüyor. Gücün küresel dengesi değişim geçiriyor. Herkes değişecek ya da yok olup gidecek. İnternet bir iletişim aracı olarak devrimsel bir potansiyel taşıyor.[54]
Web 1.0: İnternet teknolojisinin ilk versiyonu olarak karşımıza çıkan bu sistem, geleneksel medyanın devamı gibi işlemekteydi. Etkileşim imkanı tanımayan Web 1.0 teknolojisi, bilgisayarın tek taraflı yayınını olanaklı kılıyor, etkileşim imkanı vermiyordu. Gazete, radyo ve televizyon gibi kitle iletişimin sanal versiyonu olan bu yapı, sunucunun tarayıcıya gönderdiği ve kullanıcının da sadece bu veriyi görüntüleyebildiği veya depolayabildiği sistemden ibaretti. Zamanla bu yapı, özellikle sunucunun etkileşime sunulması ve kullanıcının da sunucuya etkileşim göndermesi ile Web, farklı bir versiyona geçiş yaptı.
Web 2.0: İnternet teknolojisinin hızlı bir şekilde gelişim göstermesiyle etkileşimli web uygulamaları yaygınlaşmaya başlamıştır. Etkileşim öğesinin, internet teknolojisine entegre edilmesi sonucu Web 2.0 teknolojisi ortaya çıkmıştır. Web 2.0 kavramsal olarak ilk defa Darcy DiNucci’ nın yazmış olduğu “ Parçalanmış Gelecek” isimli makalede kullanılmıştır. DiNucci’ nin ardından Tim O’Reilly Web 2.0 kavramını detaylı bir şekilde irdelemiştir.[55] Web 2.0; kullanıcıların internet ortamında karşılıklı şekilde içerik, bilgi ve veri paylaşımı yapabildikleri, sosyal ağ ve sanal arkadaşlıklar kurabildikleri, bireysel etkileşime imkan veren uygulamaları kapsayan yeni nesil web teknolojisidir. sosyal paylaşım ağları, bloglar, sanal kütüphaneler, podcastler, Web 2.0’ın kullanıcılara sunduğu hizmet ve uygulamalar arasında yer almaktadır.[56] Web 2.0, kitlesel olmaktan çok bireysel odaklıdır.[57] Her bir bireyin kendi duygu ve düşüncelerini belirtebildiği bir ortam sunan bu teknoloji, zamanla kendisini bir medyaya dönüştürdü ve geliştirdi.
Web 2.0 teknolojisiyle birlikte internetin bir kitle iletişim aracı olmasının ötesinde yeni medya-sosyal medya- kavramını da doğurmuştur. Klasik kitle iletişim araçlarını ötesinde Web 2.0 teknoloji bir nevi medyanın kitle tarafından tasarımı ve oluşumu olarak da nitelendirilebilir. Bu durum sosyal medyayı büyük kapital holding ve organizasyonların elinden alıp bireyin bizzat kendisine sunmaktadır. Sosyal medyanın organizasyonların elinden alınmasında sosyal medyanın farklı yapılanmış program ve aplikasyonları bulunmaktadır. Bunlar;
Topluluklar: Farklı ya da benzer düşüncelere sahip bireylerin bir araya gelerek oluşturdukları gruplara verilen addır. Etkileşim unsuru aracılığıyla bireyler birbirleriyle çift taraflı iletişim sağlayabilmektedir.
Bloglar: Bireylerin fikir, bilgi, fotoğraf, video, yazı ya da farklı konulardaki düşüncelerini paylaşabildikleri genelde bireysel olma özelliği taşıyan internet günlükleridir. Diğer kullanıcılar okudukları ya da gördükleri içerik hakkında yorum yapma özelliğine sahiptir. Web Blogların Web 1.0 teknolojisinden ayıran en büyük özelliği budur. Gönderilen postlara yapılabilen yorumlar Web 2.0 teknolojisi sayesinde bir nevi kontrol edilebilirlik ve kitlenin bireyi medya alanında yönlendirmesini ve etkileşim sağlaması olanağını doğurmuştur.
Wikiler: Daha çok kullanıcıların sayfalar oluşturup düzenleme yapabildikleri bilgi amaçlı yayın platformudur. Dünya genelindeki en popüler wiki sitesi ise wikipedia’dır. Açık kaynak sözlük mantığında çalışan bu platformlar sunucuyu kontrol eden birey tarafından teyit alınarak yayınlanır.
Etiketleme(Folksonomy): Kullanıcılar bu bileşen aracılığıyla çevrimiçi içeriklere (Fotoğraf, video, metin)etiketleme yapabilmektedir. Böylelikle ranılan her içeriği bulma, görüntüleme daha kolay hale gelmektedir.
Dosya Paylaşımı (File Sharing)/İçerik Dağıtımı(Podcasting): Kullanıcıların çeşitli yöntemler aracılığıyla görsel ve işitsel nitelikli dosyaları ya da verileri internet üzerinden dağıtımı/paylaşımı esasına dayanan işlemlere verilen addır.
Birleştirme(Mashup): Tamamen yeni bir uygulama oluşturmak için birden çok kaynaktan ya da tedarikçiden edinilen/alınan hizmet toplamıdır. Örneğin; google maps, farklı hizmetleri (yol tarifi, harita bilgisi, konum durumu) bir araya getirdiğinden bir mashup uygulamasıdır.[58]
İnternet teknolojisinin kitle iletişim araçlarına entegre edilmesiyle birlikte geleneksel medya çehresini değiştirmeye başlamış ve yeni medya teknolojileri oluşmuştur. Yeni medya teknolojileri bireysel ve toplu paylaşıma imkan veren sosyal paylaşım sitelerinin ön plana çıkmasını sağlamıştır. bilgisayar tabanlı sistemler , mobil (taşınabilir) yayıncılık (Web 3.0) sosyal medyanın güç kazanmasını sağlayan başlıca unsurlardır.[59]
Geniş kapsamlı bir yapıya sahip olan sosyal medya, sosyal ve ekonomik yapıyı değiştirebilecek potansiyele sahiptir. Ayrıca günümüzde kitlelere ulaşma sosyal medya aracılığıyla çok daha kolaydır. İnsan hayatını yeniden biçimlendirmeye başlayan, çoğu zaman yoğun ilgiye maruz kalan, üzerine tartışmalar yürütülen, yeni iletişim teknolojileri ve yanılsamanın ürünü olan sosyal medya bazı temel özelliklere sahiptir.[60] Blossom’ a göre[61] :
- Sosyal medya erişilebilir, ölçeklenebilir ve kullanışlı bir teknolojidir: sosyal medyada kullanıcıların istek ve talepleri dikkate alınmaktadır. Aynı zamanda bireysel eğilim, tutum ve davranışları sosyal medya aracılığıyla ölçümlemek mümkündür. İnternetin bulunduğu her konumdan rahatlıkla erişilebilen bu teknolojiyi birçok iletişim aracı desteklemektedir.
- Sosyal medya bireysel-kitlesel iletişim kurmayı sağlamaktadır: sosyal medya aracılığıyla kullanıcılar farklı ülke ya da konumlarda yer alan tanıdıkları ya da tanımadıkları diğer kullanıcılarla irtibat sağlayabilmektedir. Paylaşım esnasında hedef kitle sınırlandırılabilmekte, bu sayede içerikler sadece istenilen kullanıcılar tarafından görüntülenebilmektedir. Sosyal medya üzerinden toplu görüşmeler ve tartışmalar yapılabilmektedir. Etkileşim unsuru tam bu noktada devreye girmektedir. Çift yönlü bir akış söz konusudur.
- Sosyal medya derin bir etkileme gücüne sahiptir.: sosyal medyanın kamuoyu yaratma ve bireyleri etkileme gücü bulunmaktadır. Kullanılan içeriklerle,paylaşılan görsellerle bu etki arttırılmaya çalışılmaktadır. Ancak dezenformasyonun had safhaya ulaştığı sosyal medyada bilgilerin doğru olup olmadığı her zaman bir tartışma konusudur.
Sosyal medya üzerinde derin incelemeler yapan bir diğer araştırmacı ise Danah Boyd’dur. Boyd’ da tıpkı Blossom gibi sosyal medyanın özelliklerini bes temel başlık altında toplamıştır[62]:
- Süreklilik: Sosyal medya birbirinden farklı insanları bir arada tutma ve topluluk oluşturma yetkisine sahiptir. Sosyal paylaşım ağları içeriksel olarak değişiklik gösterse bile süreklilik ön planda yer almaktadır. Oluşturulan hesaplar kural ihlali yapılmadığı müddetçe kesintiye uğramamaktadır.
- Tekrarlanabilirlik: Sosyal medyada paylaşılan içerikler, metinler, görseller kopyalanarak tekrar tekrar kullanılabilmektedir. İçerikleri depolamak oldukça kolay ve bir o kadar da maliyetsizdir.
- Araştırabilirlik: Sosyal medya üzerinde arama/araştırma yapmak oldukça kolaydır. Sosyal paylaşım ağlarının büyük çoğunluğu kendilerine ait arama fonksiyonlarına sahiptir. Bununla birlikte; kimi web siteleri üzerinden ve sosyal paylaşım ağlarında içerik aramak mümkündür.
- Ölçeklenebilirlik: Sosyal medya aracılığıyla ve toplamak ve ölçümlemek kolay olmaktadır. sosyal paylaşım ağları üzerinden oluşturulan ölçüm araçları aracılığıyla sonuçlar elde edilebilmekte ve farklı stratejiler geliştirilebilmektedir.
- Konumsuzluk: Sosyal medyaya internetin olduğu her konumdan erişmek mümkündür. Özellikle mobil cihazlar sayesinde erişim sıkıntısı ortadan kalkmaktadır.
Sosyal Ağlar
Öncelikle sosyal medya ve sosyal ağların tanımını yapmakta fayda var. Sosyal medya, tüm Web 2.0 tabanlı iletişim araçlarına verilen bir genel addır. Sosyal ağlar ise sosyal medyanın alt kategorisi olarak belirli bir yazılım dili ile yazılmış ve belirli etkileşim olanağı veren, ilgi ve alakalara göre yönderdirme yapabilen lokal bir uygulamadır. Örneğin Facebook, Twitter ve Instagram bir sosyal ağdır ve sosyal medyanın lokal uygulamalarıdır. Google bir arama motoru olmakla birlikte Google Plus bir sosyal ağdır. Kişi veya kurumları birbirine accountlar ile bağlayan sistemler bütününe “Sosyal Ağ” tanımı yapılmaktadır.
Sosyal ağları her yaşta ve her kesimin yoğun ilgisini çekmekte ve bireylerin birbirleriyle haberleşmesini sağlamaktadır. Sosyal ağların sunduğu hizmet ve uygulamalar kullanıcılarda kimi zaman bağımlılık yaratabilmektedir. Bununla birlikte; Sosyal paylaşım ağlarının çeşitli avantaj ve dezavantajları arasında; sosyal beceriler geliştirme, kendini özgürce ifade edebilme, sayısal dünyaya uyum sağlama, araştırma inceleme çalışmalarını kolaylaştırma gibi etmenleri sayabilmek mümkündür. Sosyal medyanın dezavantajlarını göz ardı etmek mümkün değildir. Zorbalık ve taciz; sosyal medyanın en temel sorunudur. Özellikle sahte hesaplar üzerinden yapılan hakaret ve tehditler kullanıcıları çoğu zaman rahatsız etmektedir. Gizlilik ve güvenlik sorunları kullanıcıların karşılaştığı diğer bir önemli sorundur. Özellikle kişisel bilgilerin tümünü açık bir şekilde paylaşan kullanıcıları daha büyük riskler beklemektedir. Bilgi ve kimlik hırsızlığı sosyal paylaşım ağlarında karşılaşılan farklı bir problemdir.[63]
Sosyal ağlar, bireylerin birbirleri ile etkileşimini sağlamasının yanı sıra bilginin de dolaşımını sağladığı bir sosyal medya bütünüdür. Sosyal ağlar bilgiyi tek yönde iletmesinin yanı sıra karşılıklı etkileşim ile bilginin teyidinin alınmasını ve bilginin doğruluğunu kanıtlamasına da imkan vermektedir. Sosyal ağlar; kişilerarasını iletişimden kitle iletişimine, uluslararası iletişimden kitle psikolojisine, kurumsal iletişimden pazarlama iletişimine ve reklama kadar tüm iletişim disiplinlerinde aktif olarak kullanılmaktadır.
Facebook, 2004 yılında kurulan ve sürekli gelişim gösteren ve bu uygulama aracılığıyla kullanıcıları yakın arkadaşları, aileleri ve tanıdıklarıyla sağlıklı bir iletişim olanağı sunmaktadır. Mark Zuckerberg tarafından kurulan bu ağ, başlangıçta Harvard Üniversitesi’nde okuyan öğrencileri bir araya getirme adına oluşturulmuştur. Ancak, Facebook’un yoğun ilgi görmesi ve diğer kullanıcıların bu ağ içerisinde var olmak istemesi üzerine kademeli bir üye artışı planlamıştır. Bunun üzerine 2005 yılı sonlarında lise öğrencilerine de hizmet vermeye başlayan Facebook, 2006 yılında dünya genelindeki tüm katılımcıların kullanımına sunulmuştur. Facebook üzerinden diğer sosyal ağlara erişim sağlamak mümkündür.[64]
Twitter, kapsamlı bir mikroblog sitesi olarak tanımlanmaktadır. 2006 yılında Jack Dorsey tarafından San Francisco’ da temelleri atılan Twitter, “Twttr” adıyla hizmet vermeye başlamış, daha sonra günümüzdeki ismini almıştır.[65] Kurumsal iletişim bazında değerlendirildiğinde, bugün Twitter; siyasetten, sanata, eğitimden iş dünyasına kadar birçok alanda kullanılmaktadır. Günümüzde Twitter kullanmayan siyasetçi, sanatçı, kurum ve kuruluş bulunmamakla birlikte resmi ve gayri resmi tüm açıklamalar bu sosyal ağ sayesinde duyurulmaktadır. 140 karakter ile mikroblog özelliği taşıyan Twitter, toplumsal olaylarla gündeme gelmekle birlikte kitle psikolojisi açısından ayrıntılı bir biçimde değerlendirilmelidir.
Instagram; 5 Ekim 2010 tarihinde iOS için ücretsiz bir fotoğraf düzenleme ve paylaşım uygulaması olarak Kevin Systrom ve Mike Krieger tarafından kuruldu. Uygulama kısa sürede büyüdü. Instagram’ın bu kadar sevilmesinin ilk nedeni, içerisinde bulundurduğu 11 fotoğraf filtresiyle çekilen fotoğrafları daha güzel hale getirmesidir. Buna ek olarak kullanıcılar Instagram’da paylaştıkları fotoğrafları diğer sosyal ağlarda da (Facebook,Twitter,Flickr ve Tumblr) anlık, pratik ve hızlı bir şekilde paylaşma imkanına sahipti. Tüm bunlar uygulamayı kısa sürede popüler yapmıştır. Kısa zamanda geniş kitleler tarafından kullanılan ve önerilen Instagram, çok geçmeden 1 milyon kullanıcı barajına ulaştı.[66] 2012 yılında Instagram, 1 milyar dolara Facebook’ a satılmıştır.
Linkedin, 2002 yılında Reid Hoffman tarafından geliştirilmiştir. yoğun çalışmaların ardından 2003 yılının başlarında hizmete sunulan Linkedin, eğlence ve arkadaşlarla karşılıklı paylaşım yapmaktan ziyade iş amaçlı kullanılmaktadır. Kullanıcılar birçok şirketi takip edebilmekte ve kendilerine uygun iş ilanlarına başvuru yapabilmektedirler.[67] Linkedin’in kullanım amaçlarını aşağıdaki gibi sıralayabiliriz.
- Müşterilerle sürekli temas halinde olmak ve kurumsal ilişkileri üst düzeyde tutmak,
- Arkadaşlarla sürekli bağlantı halinde olmak,
- Yeni müşteriler bulmak ve onlara tanıtım faaliyetleri sunmak,
- Kişisel veya kurumsal güven aşılamak,
- Bireysel ya da kurumsal konularda ilgili içerik paylaşımı sağlamak,
- Kullanıcılara karşı alanla ilgili “uzman pozisyonunda yer almaktır.[68]
Pinterest, 2009 yılında Paul Sciarra, Evan Sharp, Ben Silbermann’ ın uğraşları sonucu gelişim gösteren bu uygulama 2010 yılında tam anlamıyla hizmet vermeye başlamıştır. Bu uygulama görsel bir tablo mantığıyla hizmet vermektedir. Kullanıcılar, sevdikleri beğendikleri her türlü görsel içeriği, notu belgeyi kendi panolarına iğneleyebilmekte ve diğer kullanıcılara sunulabilmektedir. Bu işleme, pinleme yani iğneleme denmektedir.[69]
Haber Siteleri
Matbaanın icadı ve kağıdın doğru kullanımı gazeteyi yaratmış, geliştirmiş ve modern haline gelene kadar birçok formatta evrim geçirerek günümüze kadar gelmiştir. Bununla birlikte gazete ve gazetecilik, toplumsal anlamda etkili bir gündem yaratma aracı olduğu tartışılmaz bir gerçektir. Günümüzde, gelişen teknoloji ve toplumsalcılıktan bireyselciliğe evrilen kitle psikoloji açısından değerlendirildiğinde gazete, varlığını haber siteleri üzerinden devam ettirmektedir.. Gazete ve gazetecilik, insanoğlunun haber ve bilgi alma ihtiyacını karşılayacak en önemli araçtır ancak gazeteler, kağıdın maliyeti ve anlık bilgi akışı açısından yavaşlığı tolere edemeyecek bir araç olduğundan yerini haber siteleri devretmektedir. Haber siteleri bu bağlamdaki anlık bilgi akışı avantajı ile kitlelerin anlık haber almasını sağlamakta, düşük maliyetli olduğundan birden çok gazete formatında haber siteleri oluşturulmaktadır.
Medya profesyonellerine ait birçok alan artık, amatörlere ve kitlelere açılmıştır. Profesyonel gazeteciler bunu çok geç ve zor anladılar ve kabullendiler, çoğu da kabullenemedi. Çünkü amatör gazeteciliğin, kendileri ile kıyaslanamayacağını düşünüyorlardı. İnternet bir gazete değildi, bir iş değildi hatta bir kurum bile değildi. Profesyoneller sadece geleneksel medyadan gelen tehditleri ciddiye alıyorlardı. Amatör haber siteleri, reklam, iş ilanı, emlak ilanı toplarken bile profesyoneller değişimi göremediler. Gazete endüstrisi böylesine bariz ve ciddi bir meydan okumayı yanıtlayamadı. Profesyonellik kendini tanımlayamadı. Profesyonellik, o alanda, o nitelikteki kişilerin azlığı, kıt oluşu ile oluşan bir durumdu. Profesyoneller birer bekçi idi. Enformasyona, iletişime, eğlenceye ya da kısa ömürlü metalara erişimi hem sağlar, hem de kontrol ederdi. Oysa mesleklerine ilişkin kıtlık ortadan kalktığında, bunu en son görenler profesyoneller oldu. Durumu rekabetle açıkladılar. Nedeni de tükenmişlikle yüzleşmek istememeleri oldu.[70]
Teknolojinin gelişmesinde kötümser görüş sergileyen düşünürler, geleneksel medyanın yeni medyaya oranla daha gerçek haber akışını sağladığını iddia etmekle birlikte, gelişen teknoloji ve sanal ortamdan korkuyorlardı. Onlara göre geleneksel medya gerçek, sanal dünya sadece görüntüden ibaretti. Bir icadın oluşmasındaki en önemli etkenlerin başında her zaman ekonomik çıkarın geldiğini söylemiştik. Haber sitelerinin de zamanla gazetelerinin yerini alacağını ve bunun sebebinin düşük maliyet ve kağıdın masrafından doğacağını belirtmekte fayda var.
İletişim maliyetinin bir hayli düşmesi iletişim sektörünü bir hayli etkiledi ve hala etkilemeye devam ediyor. Eskiden yazılar, görüntüler ve sesler üreticiden tüketiciye çok zor ulaşır ve medya sektörü bu pahalı ve karmaşık işin yönetimini sürdürürdü. Medya şirketleri (plak şirketleri, dağıtımcılar, üreticiler) bu sorunları çözümlemesi karşılığında ciddi bir kontrol uygular, ciddi bir gelir kazanır, birçok sorun bu nedenle devam edip giderdi. Ama artık üretim, dağıtım ve çoğaltım sorunları önemini kaybetti. Su anda medya üzerindeki kontrol tam olarak profesyonellerin elinde değil ve sınırsız çoğaltım imkanı var. Bu şans, bilgisayarı olan herkesin elinde. Yazı ve görüntünün kolayca dağılması, gazeteleri, eskiden taşıdıkları tutarlılıktan yoksun bıraktı ve gazetenin fiziksel varlığı anlık bir ihtiyaca dönüştü. Web gelene kadar, televizyon, gazete ve radyo toplumun temel haber kaynakları idi. USA Today gibi bir gazete, baskıyı bıraktı ve sadece online yayına geçti. Web, eski sisteme yeni rakip getirmedi, “Web yeni bir ekosistem yarattı”. Eski gazete mantığında basılıp dağıtılamayacak kadar pahalı olan hiçbir şey gazeteye giremezdi. Ancak bu mantık artık bitti. İnternetle birlikte yayıncılık kitlesel olarak amatörleşirken “Bunu neden yayınlayalım?” perspektifinden “Neden olmasın?” anlayışına geçildi.[71]
Gazetelerin kurumsallığını günümüzde haber sitelerinde bulmanın mümkün olmadığını belirten birçok düşünür olmasına rağmen hem Türkiye’de hemde dünyada birçok kurumsal gazete artık sadece web üzerinden yayın gerçekleştirmekte, baskıya ve kağıda para harcamamaktadır. Zira bugün, hazır şablon veya dijital ajansların ürettiği web sitelerini bir sunucu üzerinden kurarak çok basit bir haber sitesi kurmak mümkün. ve maliyeti gazete kurmaktan daha azdır. Haber ajanslarının ürettikleri haberin yanı sıra bireylerinden lokal haber akışları ve ihbar hatlarına düşen bilgiler, görüntüler ve videolar sayesinde haber siteleri gazetelere fark atarak büyümelerini ve reklam gelirlerini arttırmaktadır.
Sosyal medyada bir çok haber ve bilgi dolaşırken, gazetelere de artık daha az ihtiyaç vardır. “Haberler bizi bulmaktadır.”[72] Haber siteleri bugün; 3 editör ve 3 ajansın haber havuzuna abone olarak yayın yapmaktadır. Gazeteler ise en az 5 muhabir, 5 editör ve 3 haber ajansına abone olmak zorundadır. Bu maliyetler hesaplandığında hem ucuz hem de anlık olan haber sitelerinin gazetelerin pabucunu dama atacağını fark etmemek ve ona göre yatırım yapmamak, kurumsal gazetelerin batışını yaratmasından başka bir anlam ifade etmeyecektir. Kurumsal gazetelerin ise yapacağı tek bir hamde vardır o da: Dijitalleşmek.
2019 yılı sonu ve 2020 yılı başından itibaren başlayan ve tahmini 2021 yılının haziran ayında aşı ile kısmi kontrol altına alınacağı tahmin edilen Covid 19 saldığın hastalığı ile birlikte tüm dünyada normal hayat durmuş, birçok ülkenin ekonomisi sarsılmıştır. Tüm dünyada pandeminin kontrol altına alınması kapsamında gerçekleştirilen sokağa çıkma kısıtlamaları yüzünden, üretimde aksaklıklar yaşanmıştır ve halihazırda kağıt üretimindeki aksaklıklar da fiyatlara etki etmiştir.
Pandemi sürecinde; gazeteler basılsa bile gazetelerin dağıtımında aksaklıklar yaşanmış, bayilere ulaşsa bile kapalı bayilerin satış yapacak vatandaş bulması imkansız hale gelmiştir. Bu durum artık baskı gazetelerinin çöküşünü hızlandırmış, dijitalleşmeyen veya kendini bu alanda az geliştiren kurumsal gazetelerin hızlı bir biçimde eksiklerini tamamlayarak dijital dünyaya ayak uydurmalarını sağlamıştır. Pandemi süreci ile hayatımızda yeni bir çalışma sistemi doğmuştur: evden çalışma. Haber siteleri bu durumda editörlerini evden çalıştırarak, fiziksel ortam için oluşturdukları ortamın kirasından tasarruf etmekle birlikte maliyetlerini düşürmekle kalmamış, editörlerin rahat ve verimli çalışmalarını da sağlamıştır. Zira rahat bir ev ortamında çalışmanın verimi arttıracağı ortadadır.
Web 3.0 teknolojisi ile birlikte mobil (taşınabilir) hale gelen internet cihazları, habere her an ve her zaman ulaşma imkanı ile birlikte sosyal ağlar sayesinde yayılımı arttırmakta ve mobil cihazı olan tüm bireylere ulaşımını sağlamaktadır. Bu imkan, dijital gazete olan haber sitelerinin çoğalmasının yanı sıra kurumsal gazetelere çok büyük bir sorumluluk getirmektedir. Kurumsal gazetelere bununla birlikte kendilerini tamamen dijitalleştirmek, kurumsallıklarını haberin doğruluğu ve haber kaliteleri ile göstermek zorundadır. İstisnalar olmakla birlikte (Mynet, Haberler, Ensonhaber gibi) haber sitelerinin kalitesini artırmak ve basılı gazetelerin kurumsallığını sürdürmesi açısından kurumsal gazetelerin dijitalleşmesi zorunludur.
Tv-Sinema
İnternetin yaygınlaşması ve yeni teknolojilerin kullanımı ile birlikte iletişim disiplini ve geleneksel anlamdaki medya kavramı köklü bir değişim yaşamıştır. Bu yeni teknolojiler bir taraftan da kitle iletişimi süreçlerinin doğasını da değiştirmiştir. Kitle iletişiminin geleneksel araçları olan televizyon ve radyo gibi geniş, heterojen ve kimliği belirsiz dinleyici kitlesine hitap etme biçimi, geri bildirim almanın çok daha kolay ve kesin olduğu yöntemlere doğru kaymaya başlamıştır. Bu durum bireysel tepkinin öneminin artmasına bağlanabilir. Başka bir deyişle, tek yönlü iletişim yerini, zaman içerisinde interaktif ve ölçülebilir süreçlere bırakmaya başlamıştır. Pek çok iletişim teknolojisi çift yönlü iletişimin yanı sıra bireyler arasındaki iletişime de olanak sağlamaya, hatta bireyleri bu yönde zorlamaya başlamış, bu durum klasik mesaj göndericilerin ve hedef kitle olarak tabir edilen mesaj alıcılarının rollerini de tartışmaya açan bir gelişme olarak karşımıza çıkmaktadır.[73]
Etkileşimli tv kavramı, internet teknolojisi ile birlikte entegre olarak kendini geliştirmiş ve kitle iletişim araçları içerisinde heterojen kitlelere hitap eden radyo ve televizyonu da içine alarak yeni bir formata dönüştürmüştür. Bu format, gelecekte ana akım medya diye adlandırılan sermaye yapılarının medya sektöründeki etkilerinin azalacağına bir işareti olmuştur. Etkileşimli televizyon ile birlikte, kitleye enjekte edilen yayınların yerine kitlelerin tercih ettiği yayınlara doğru kaymayı gerçekleştirecek ve interaktif tv modeline doğru geçişi sağlayacaktır.
Günümüzde -cihaz olarak- “Smart Tv” lerin piyasaya hakim olması ile etkileşimli interaktif tv formatları gün geçtikçe önemini artırır hale gelmiştir. Özellikle Covid 19 pandemi süreci ile sokak kısıtlamaları, kitlelerin evlerinde sosyalleşecek yeni araçların keşfine yol açmıştır. Bu süreçten en kârlı çıkan sosyal medya mecrası olarak “Netflix”tir. Sosyal medya yasası kapsamında gündemde olan Netflix’le ilgili Cumhurbaşkanı’nın açıklaması toplumun birçok kesiminde “Netflix sosyal medya değildir” gibi bir algı yaratılmaya çalışılmış ve eleştirilmiştir. Ancak Cumhurbaşkanının Netflix’i sosyal medya olarak tanımlaması doğru bir tespittir zira internet üzerinden etkileşimli tv olarak karşımıza çıkan Netflix, bariz bir Web 2.0 uygulaması olmakla birlikte yaptığımız interaktif tanıma birebir uymaktadır.
Pandemi sürecinde kapanan sinemalar, gösterimlerini salonlar yerine Netflix, BluTv, Dsmart GO gibi aplikasyonlar üzerinden gerçekleştirmiş ve pandemi sürecinde sinema sektörünün aksamamasına bir nebze de olsa katkı sağlamıştır. Sinema sektörü, pandeminin en çok etkilediği iletişim sektörlerinden biri olmuştur. Bununla birlikte pandemi, sinema filmlerinin çekimlerini de sekteye uğratmış, birçok proje askıya alınmıştır. Bu süreçte kendilerini gösteren etkileşimli tv uygulamaları kitleler tarafından benimsenmekle birlikte pandemi sonrasında önemini koruyacak, yeni bir Tv-Sinema formatı olarak her zaman önümüzde duracaktır.
Pandemi sürecinde kolaylık ve portatifliği ile kitlelere hem rahatlık hem de eğlenceyi kişiselleştiren etkileşimli tv-sinema sektörü, muhakkak kendini teknoloji paralelinde geliştirerek tüm topluma yayılmak için çaba harcayacaktır. Toplum,pandemi sürecinde yeni alışkanlık edinmiş, yeni mecralar keşfetmiş ve yeni bir medya sektörünün oluşumuna katkı sağlamıştır. Bu formatlar pandemi sürecinden önce de vardı ancak pandemi süreci bu formatın toplumsal anlamda yayılmasına, kitlelerin birçoğuna ulaşmasına ve yeni alışkanlıklar edinmesine katkı sağlamıştır. Bireyler yeni sosyalleşme ortamları edinmiş, bu durum da geleneksel medyadaki televizyonun kendini dönüştürmesi için bir etken kuvvet olmuştur.
E-Ticaret ve Pazarlama
Pazarlamanın birincil amacı müşteri istek ve ihtiyaçlarını doğru biçimde tespit etmek ve uygun ürün ve hizmetlerle bu ihtiyacı tatmin etmektir. Müşteri, firmanın odağıdır. İlişki, müşterinin firma ile ilk teması ile başlar, satın alma ve satın alma süreci ile devam eder. Rekabetin oldukça yoğun olduğu, ürün ve hizmetin oldukça benzeştiği günümüzde müşteriyi elde etmek ve elde tutmak, onu firmanın sadık bir tüketicisi haline getirmek firmalar için oldukça önemlidir. Pazarlarda artan rekabet, pazar payını değil müşteri payını öne çıkarmış, “müşteri memnuniyeti ve sadakati” kavramı önem kazanmış ve bilgi teknolojisindeki gelişmeler firmaların müşteri ilişkileri yönetimi stratejilerini benimsemeye yöneltmiştir.[74] Artık reklam ve diğer tutundurma faaliyetlerinin yeni ürün veya hizmet hakkında tek bilgi kaynağı olmasından haz almayan tüketiciler, marka veya ürünle ilgili kendi deneyimlerini paylaştıkları ve daha “gerçek” bir bakış sundukları, sosyal ağı benimsemektedir.[75]
Rekabet, marka ve markalaşma faaliyetlerinin önünü açmakla bu faaliyetlerde kalitenin de yükselmesine sebep olmaktadır. Bu durum kalitenin tüm markalar açısından önemini artırmakla birlikle sadık müşterinin de görüşleri önem kazanmıştır. Sadık müşteriyi oluşturmak ve markanın müşteri portföyünü genişletmesi için kalite önem kazanmakta, müşteri görüşlerinin alındığı ortam olarak sosyal medya mecrası karşımıza çıkmaktadır. Sosyal medyanın kuvvetsel faktörü, yeni bir kurumsal pazarlama ve kurumsal iletişim sektörünü de beraberinde getirmiştir. Tüm müşterilerin doğrudan marka ile muhatap olabildikleri yeni mecra olan sosyal medya, yeni medyanın pazarlama faktörlü etkisini de gündeme getirmiştir.
Geleneksel CRM (Müşteri İlişkileri Yönetimi) ya da diğer adıyla CRM 1.0, müşteriyle yüz yüze gelen satış, pazarlama, müşteri hizmetleri departmanları çevresinde odaklanmış operasyonel ve işlemsel bir yaklaşımdır.[76] Sosyal CRM, bir diğer adıyla CRM 2.0, sosyal ağı, CRM süreçlerine bağlayan stratejilerini, süreç ve teknolojileri içeren bir kavramdır.[77] Paul Greenberg, Sosyal CRM’i “Teknoloji platformu, iş kuralları, süreçler ve sosyal nitelikler ile desteklenen ve müşteriyi güvenilir ve saydam bir iş çerçevesinde, her iki tarafa da ortak fayda sağlayacak şekilde işbirlikçi bir diyaloğa davet eden bir felsefe ve işletme stratejisi” olarak tanımlamıştır. Unutulmamalıdır ki, sosyal CRM geleneksel CRM’in yerine geçmemiştir; Sosyal CRM, Geleneksel CRM’in alanını genişletmiştir. İşletmeler hala CRM’in kullandığı teknolojiyi kullanmakta, süreçleri yürütmekte, operasyonel stratejiler geliştirmekte, iş kurallarını uygulamakta ve uygun iş akışları oluşturmaktadır. Bu değişmemiştir ve değişmeyecektir. Sosyal CRM geleneksel CRM’ in satış, pazarlama ve müşteri hizmetlerine uygulanabilen fonksiyon ve yeteneklerini alır ve müşteri ile iletişimde sosyal araçları da bütünleştirerek daha zengin bilgilere ulaşabilir.[78]
Sosyal medyanın erişilebilirlik ve konumsuzluk olanakları ile pandemi sürecinde geleneksel CRM uygulayamayan markalar, bu işlevi sosyal medya aracılığı ile sağlayabilmektedir. Sosyal medyanın bu süreçteki CRM yapısının pandemi gibi olağanüstü durumlarda uygulanabilecek CRM uygulamalarına örnek olarak tarihe geçmiştir. Sosyal CRM pandemi öncesinde Geleneksel CRM’in tamamlayıcısı olarak işlev görmekteydi ancak pandemide bizzat kendisi CRM olarak işlevsellik kazanmış ve bu durum gelecekte kendi başına CRM olacağını da göstermektedir.
Sosyal medya ve CRM aktivitelerinin birlikte kullanıldığı dört temel alandan bahsetmek mümkündür. Bunlar:
İçerik Sağlama: Sosyal medya CRM süreçlerini desteklemek amacıyla kullanılabilir. Örneğin bir pazarlama kampanyasında kullanılan ya da marka/ürün bilgisi sağlayan bir iletişim aracı konumunda olabilir.
İşlemler için Kanal: Sosyal medya, hizmet platformu gibi, CRM süreçleri için müşteriyle bir buluşma noktası olarak kullanılabilir.
İşbirliği için Platform: Sosyal medya, sosyal ağ kullanıcıları arasında ürün geliştirme gibi, işbirlikçi iş süreçlerini desteklemek amacıyla kullanılabilir.[79]
Sosyal medya hiçbir şekilde özel olmaması karşın, aynı zamanda en az kamusal alandır. (alternatif medyadan ayrıldığı nokta burasıdır). Telgraf ve telefon gibi geleneksel biçimleri saf ve iki yönlü iletişim sağlamış ve gerçekten de diğer medya türlerine hiç benzememiştir. Ancak internet ve cep telefonu bu durumu değiştirmiştir. Bugünün sosyal medyası en popüler türler arasındadır. Sosyal paylaşım ağları, ileti panoları, bloglar ve diğer kullanıcı türevleri içerik forumları dünyanın farklı bölgelerinden, birbirinden bütünüyle farklı deneyimlere sahip insan kümeleri arasında kolay iletişim olanağı olası kılmaktadır. Sosyal medya, internet öncesi dönemde hayal dahi edemeyeceğimiz türden bir büyüklük ve açıklık düzleminde insanlarla bağlantı kurmamıza olanak tanır; ancak reklam medyasının kârlı ilgisi de pençesini bizimle aynı yere savurur. Ağ’ da attığımız her adım pazarlama acentelerinin çıkarları doğrultusunda kişiselleştirilmiş veritabanına işlenir. Satın aldığımız kitaplar, yediğimiz yemekler, yaptığımız işler gittiğimiz yerler, kullandığımız araçlar yaşadığımız kentler, yayınladığımız video ve bloglar, tüm bu kişisel veriler ve daha fazlası doğrudan şirket çıkarlarının tasarrufundadır. Dolayısıyla sosyal medyadaki fantastik etkileşim eş düzey olanaklar ve tehditler sunar.[80]
Günümüzde ticaret olanakları ve sistemsel eksiklikler yeni bir pazarın oluşmasına olanak sağlamıştır. Bu pazar sosyal medyanın oluşumu ile birlikte hayatımıza giren e-ticaret pazarıdır. Sosyal medyanın olanakları, bu pazarın her geçen gün genişlemesine ve büyük toplam ticaret hacmine olan katkısı ile göz doldurmaktadır. Bugün, hazır olarak uygulanabilen e-ticaret scriptleri bulunmakta ve pazarın oluşması için birçok dijital ajans faaliyet göstermektedir. PHP tabanlı e- ticaret siteleri ve php’ye her türlü olanağı sağlayan Javascript, önümüzdeki bir on yılın ticaret hinterlandını önümüze sermektedir.
WordPress tabanlı Woocommerce, Opencart, Wix ve benzeri altyapılar, işletmelerin düşük maliyetle pazara girmelerine olanak sağlamaktadır. Hosting, domain ve ssl sertifikası bulunduran tüm işletmelerin pazara girebileceği bu olanak, pandemi ile birlikte pazarın hacmini genişletmiş ve işletmelerin olağanüstü durumlarda ürün ve hizmetlerini pazarlamasına katkıda bulunmuştur. E-ticaretin gelişmesi, arkasından e-ticareti besleyen diğer tüm sektörlerin de değerini arttırmış; kargo şirketleri ve dijital ajanslar önem kazanmıştır. Yeni ödeme yöntemleri bankaların hayatımıza olan etkilerini bir nebze de olsa hafifletmiş, İyzico, PayTR ve PayPal gibi ödeme yöntemleri günlük alışverişlerimizde kullandığımız bir ödeme yöntemi olarak hayatımıza girmiştir.
Sosyal ağlarında e-ticaret sistemine yönelmeleri bu pazarın daha da genişleyeceğinin göstergesidir. Pandemi sürecinde yoğunlaşan ve pazar payı en yüksek rakamlara ulaşan e-ticaret, Facebook ve Instagram gibi sosyal ağların “Mağaza” uygulamalarına yönelmelerini sağlamıştır. Sosyal ağ kullanan işletmelerin bu sisteme yavaş yavaş yönelmesi, e-ticaretin sosyal bir yapının ötesinde sosyal ağlar arası geçişlere de olanak sağlamaktadır. Sosyal ağlar bile bu pazardan pay almaya çalışırken e-ticaretin gücünü göremeyen işletmelerin gelecek on yıl içerisinde değerlerinin düşmesi kaçınılmazdır. Facebook bu kapsamda kendi ödeme yöntemi olan Facebook Pay’i dahi geliştirmeye çalışmakta, kendi ödeme yöntemini kullanarak e-ticaretin yazılım altyapısında işletmelere kolaylık sağlamaya çalışmaktadır.
Geleneksel WOM, yıllardır literatürde araştırmacılar açısından önemli bir yere sahip olmuştur ve kavramla ilgili pekçok tanıma rastlamak mümkündür.Arndt Geleneksel WOM’ ı “Bir marka, ürün ya da hizmet hakkında alıcı ve iletici arasında gerçekleşen ve alıcının ticari olarak olarak algılamadığı kişiler arası sözlü iletişim olarak tanımlamaktadır.[81] WOM ‘ın başarısının nedeni açıktır: WOM, pazarlamacılarının iletişim çabalarına göre daha güvenilir olarak algılanır; çünkü bilgi kendilerine bir başka tüketicinin tarafsız yorumu ile gelmektedir.[82] Bununla birlikte sosyal medyayı eşsiz kılan taraf ise müşteri etkileşimini olası kılmasıdır. Bir anlamda sosyal medyanın bu yönü, geleneksel WOM’un (Kulaktan kulağa iletişim) bir uzantısıdır.[83]
İşletmelerin Web sitelerinden, sosyal ağ accountlarına kadar uzanan sosyal medya pazarlamaları, sadık ve potansiyel müşterilerin doğrudan etkileşim halinde olabildikleri bir ortam sunmaktadır. Kullanıcı deneyimleri, ürün ve hizmetle ilgili doğrudan görüşler, pazarlama stratejilerinin yanı sıra satış sonrası destek gibi önemli bir e-ticaret kavramını da gündeme getirmektedir. Tüm işletme ve markaların buradan alacağı en büyük ders şudur; böyle bir pazarda tutunmanın en önemli yolu satış sonrası destek, ürün ve hizmet kalitesini müşteri memnuniyetine uygun üretmektedir. Zira doğru kalitede üretilmiş olan ürün ve hizmetten memnun kalmayacak müşteri yoktur. Bu durumda markalar, toplam kalite yönetimi esasında pazar kalitesini doğrudan etkileyen satış tedbirleri almakta, kendini geliştirmekte ve sosyal medya üzerinden müşteri görüşlerini uygun stratejiler belirtmektedirler.
Günümüz marka sahipleri sosyal medyada içerik üretimine de özel bir önem veriyor. İçerik üretimi bir strateji uzmanlığına dönüşürken, marka sahipleri bu alana daha çok yatırım yapmaya çağrılıyor. Tüketicinin dikkatini çekmek, bu dikkatin sürekliliğini sağlamak, tüketiciyi ürün veya hizmete yönlendirmek için yeterli derecede ve düzeyde ikna edici fikrin ürün gösterilerinin bir parçası olması gerektiği iddia ediliyor. İçerik, müşteri bulmanın, markanın adını duyurmanın, hedef kitleyi satın aldırmaya yönlendirmenin en önemli basamağı olarak görülüyor. Bunun önemi şöyle açıklanıyor. 1. Sosyal medyada tüketici, arkadaş çevresine, yakınlarına, topluluğuna her türlü konu ve ürünle ilgili sorular sorup tavsiyeler alır ve bu tavsiyelerle genelde, markaların halkla ilişkiler ve reklam kampanyalarından daha çok itibar görür. 2. Modern hayat hızlılık zorunluluğunu ve zaman azlığını getirmiştir. İnsanların araştırma yapacak ve güven tespit edecek zamanları yoktur.[84]
Covid-19 pandemi sürecinde evden çıkamayan bireyler, günlük ihtiyaçlarının yanı sıra, alışveriş alışkanlıklarını da değiştirmek zorunda kalmıştır. Günlük alışverişlerini dahi mobil aplikasyonlar sayesinde karşılamış, bir nevi zorunlu bir ortam değişikliğe yönelmiştir. Bu değişikliğin getirdiği kolaylık muhakkak pandemi sonrasında da devam edecektir zira bir yıl gibi bir süre devam eden pandemi, bireylerin yeni alışkanlık edinmesi için yeterli bir süreç olarak görünmektedir. Türkiye’ de “Getir” ve buna benzer uygulamalar sayesinde bireyler günlük ihtiyaçlarını karşılamışlar, bu ihtiyaçlar karşılanırken demografik özellikler gittikçe genişlemiştir. Pandemi öncesi internet alışverişi yapan kesim ve yaş aralığı belli olmasına rağmen zorunlu halde internet alışverişi, tüm gelir gruplarını ve yaş aralığını farkını genişleterek pazarı büyütmüştür.
E-ticaret pazarı pandemi sürecinde genişlemiş, hitap ettiği demografik yapıyı da genişleterek ticaret hacmindeki hinterlandını artırmıştır. Bu artış pandemi sonrası da devam ederek “Pandemi Alışkanlıkları” olarak karşımıza çıkacaktır. Günümüzde mekan kiraları, personel ücretleri ve ulaşım imkanları tartışılmaz bir maliyettedir. Bu maliyetler zamanla daha da artmakta, küçük ve orta ölçekli işletmeler için varlık sebebi haline gelmektedir. Sosyal medyanın kullanımı ve e-ticaret teknolojilerinin genişlemesi bu maliyetlerden kurtulmak için bir olanak sağlamakta ve sosyal medya yeni bir iş dünyası haline gelmektedir. Bu dünyada en önemli süreç, sosyal medyada da geleneksel pazarlamayı sürdürebilecek yeni stratejilerin geliştirilmesi ile mümkündür.Ford Company pazarlama bütçesinin %25’ini dijital ve sosyal medyaya ayırmıştır.[85] Coca Cola Company, yıllık cirosunun %15’nin dijital reklama ayırmaktadır. Bu örnekler çoğaltılarak devam ettirilebilir.
Toplumsal Olaylarda Yeni Medya
İletişim kavramı, içerisinde belirli bir oranda etkileşimi de barındırmaktadır. Kuşkusuz iletişimin insanlık tarihindeki yeri, insanlığın var olduğu günden bu yana mevcuttur ve vazgeçilmez bir önemdedir. Çünkü toplumun ve toplumsal formasyonun meydana gelmesindeki konsensüs niteliğindeki kararlar, ancak iletişim ve etkileşim sayesinde mümkün gözükmektedir. Dolayısıyla kişiler arasında ve toplumda meydana gelen tüm etkileşimlerin ve bu etkileşimlerden doğan yapılanmaların temelinde sadece iletişim olgusunu görmek yanlış olmaz. Ancak tüm bu düzenlemelerin temelinde sadece iletişim olgusu değil, aynı zamanda iletişimi de şekillendiren teknolojik gelişmeler ve toplumsal etkilerin iletişim üzerindeki belirleyici rolüne de dikkat etmek gerekir.[86]
Teknolojik gelişmeleri içerisinde iletişim bilimlerine en etkili olan araç hiç kuşkusuz Web 2.0 teknolojisinin gelişmesi ve toplumsal bazda yayılmasıdır. Bu teknolojinin birebir etkileşimi sistematik düzeyde mümkün kılmakla birlikte kaynağın birden fazla alıcıya aynı anda mesaj göndermesini de sağlamaktadır. Bu gelişmeler ışığında Web 2.0’ ın kitle iletişim aracı olarak kullanılması ve kitleleri etkilemesi de mümkündür. Tek kaynaktan yayılan iletilerin birden fazla alıcıya ulaşmasının kaynağın niteliği ile birlikte birden fazla donenin de kullanmasına olanak sağlamakta; ses, görüntü ve metin yardımıyla ileti çeşitliliğini artırmaktadır.
Sosyal ağlar sadece kişilerin düşüncelerini veya diğerleri hakkında bilgi toplamaktan öteye geçerek, ülkelerin siyasetleri, toplumsal olayların başlaması gibi konularda da etkisini hissettirmektedir. 2001 yılında Filipinler’ de patlak veren yolsuzluk olaylarından sonra bireylerin hem sosyal medya, hemde sosyal ağlar üzerinden artan tepkilerinden dolayı ülkenin 13. Cumhurbaşkanı Joseph Estrada,senatoya rağmen istifa etmek zorunda kalmıştır.[87]
Sosyal medyanın toplumsal anlamda ilk etkisinin görüldüğü Filipinler Vakası, o döneme kadar geleneksel medyanın sarsılmaz kitle iletişim aracı olduğu gerçeğini sarsıntıya uğratmıştır. Geleneksel medyanın tekelliliği ve yanlı yayın politikaları, kapitalist düzlemde tamamen sermaye artırma amacı doğrultusunda faaliyet gösteren geleneksel medya, sosyal medyanın ayak seslerini işitmesine rağmen bu doğrultuda hiçbir önlem almamıştır.
Sosyal medyanın toplumsal hareketlere ve kitle psikolojisine etkisinin yüksek olduğu aşikardır. Sosyal medyadan örgütlenilip toplumsal ve kitlesel anlamda ilk hareket “Arap Baharı” olarak nitelendirilen toplumsal olaylar olmuştur. 15 Mayıs 2011 İspanya’ da Indignados Hareketi’ne kadar Arap Baharı’na benzemese de toplumsal hareket ve eylem tarzı bakımında birbirlerine yakındır. Bu örneklerle birlikte 17 Eylül 2011’ de Wall Street ‘ de başlayan ve kapitalizme tepki olarak günümüzde bile hala anımsanan “Wall Street’i İşgal Et” hareketi de sosyal medyanın gücünü ve toplumsal olaylarda ne kadar etkin kullanıldığını kanıtlamaktadır.
“Arap Baharı” örneğinden yola çıkacak olursak ; 28 Kasım 2010 pazar günü başlayan Wikileaks’in açıkladığı belgeler, sonra da Tunus, Mısır , Libya‘ daki halk hareketleri, Türkiye’ deki geleneksel medyada oldukça etkili olmuştu. Tunus’ta başlayan olaylar önce 25 Ocak’ta Mısır ve ardından 17 Şubat’ta Libya’ ya sıçrayınca, gelişmeleri bölgeye muhabir göndermek yerine küresel ve yerel ajanslardan izlemeyi tercih eden gazete ve televizyonlar, bu haber kaynaklarından gelen çelişkili haberler karşısında ciddi bir bocalama geçirmiştir. Bölgeye ilişkin uzman eksikliği nedeniyle kendi geleneksel yöntemleri çerçevesinde “doğrulanmış haberleri yakalama çabası” sonuç vermeyince, uzunca bir süre gelişmeleri görmemeyi ve çok kısa haber ve altyazılarla geçmeyi tercih etmişlerdir. Mısır ve Libya’da Mübarek ve Kaddafi yönetimleri, internet erişimini engelleyince habercilik açısından BBC, CNN gibi ana akım küresel medya organlarının bile haber yayınlamakta zorlandığı karanlık bir döneme girilmiştir. Ancak yine de cep telefonlarıyla çekilen görüntülerin YouTube ve Facebook’tan izlenmesi, ayrıca Facebook ve Twitter’ da kurulan iletişim ağı; erişimi engelleyen internet karşısında eylemcilerin bütün alternatif yolları kullanması bu dönemde haber akışı ve toplumsal hareketler açısından oldukça etkili olmuştur.[88]
Arap Baharı hareketinin sosyal medyanın kuvveti kapsamında değerlendirildiğinde, sosyal medyanın toplumsal hareketlerde bir deneme ve sonuç alma pratiği açısından oldukça gerçektir. Toplumların haber ihtiyaçlarını karşılayan ve bu anlamda bilgi akışını sağlayan geleneksel medya, Arap Baharı ile büyük bir sarsıntı gerçekleştirmiş ve geleneksel medyanın tamamen olmasa da bitişinin ayak sesleri hissedilmeye başlanmıştır. Arap Baharı, kendi başına geleneksel medyanın sonunu hazırladığını düşünmek yanlış olmakla birlikte, geleneksel medyanın etkisinin azalmasının asıl sebebi olarak sermaye güdümünde işlev görmesi olduğunu anlamakta fayda var. Z kuşağının bilgiyi salt olarak benimsemesi ve geleneksel medyanın yorumundan öte olay ve durumları kendisinin yorumlamak istemesi sosyal medyayı geleneksel medya karşısında üstün kılmıştır.
Ülkemizde de bu döneme yakın 2013 yılında, 1 Mayıs’ta istediğini alamayan farklı organizasyonlar, 30 Mayıs’ta sosyal medya üzerinden başlattıkları kampanyalarla Taksim Geziparkı’da ağaçların söküldüğünü, yeni bir inşaatın başlayacağı ve tarihsel anlamda farklı kesimlerin farklı bakış açılarıyla zıtlaşmış Topçu Kışlası’nın inşaatının başladığı haberleri sosyal medyada yayınlanmıştır. Türkiye’de daha sonra ortaya çıkarılacak olan bu olaylar, o günlerde sosyal medyanın dezenformasyon tekniği ve kara propaganda çalışmaları ile toplumun birçok kesimini sokaklara dökmüş, Türkiye tarihinin en büyük toplumsal olayları yaşanmıştır.. Dönemin İstanbul Valisinin, siyasetçilerinin ve polis müdürlerinin bile içinde olduğu bu olayların en büyük göstergesi; “Twitter” ın gücü oldu. Arap Baharı coğrafyasına nazaran daha homojen bir toplum olan Türk toplumu bile sosyal medya dezenformasyonu karşısında sokaklara dökülmüştü. Gezi Parkı olaylarının Türkiye’ye halen daha etkisini sürdüren ekonomik ve toplumsal yara açmasına rağmen tek bir doğru çıkarımı olmuştur: Sosyal Medya’nın önemi.
O günlerden sonra birçok kesim artık Twitter’ ı aktif olarak kullanmaya başlamış olmakla birlikte günümüzde hiçbir siyasetçi twitter ekseninden ayrı kalamaz olmuştur. O günlerde muhafazakar kesimin de Twitter’ da yavaş yavaş aktif olması, 15 Temmuz 2016 yılında gerçekleştirilmeye çalışılan darbe girişiminde aktif olarak kullanılmıştır.. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ ın Hande Fırat ile görüntülü iletişime geçmesi ve vatandaşları meydanlara çağırması ile birlikte, sosyal medyada örgütlenen toplum, darbe girişimini bertaraf etmiştir. Şunu söylemek gerekirse, sosyal medyanın gücünü kullanarak devrim yapmaya çalışanlar aslında kendilerinin planladığı darbe girişiminin başarısızlığa uğramasını sağlamışlardır. Muhafazakar kesim, Gezi Parkı’nda muhaliflerden öğrendiği sosyal medya ve kitle hareketi tarzını 15 Temmuz gecesi uygulamış, Gezi Parkı’ndan farklı olarak sonucu başarı ile tamamlamıştır.
Toplumsal hareketlerin oluşmasında, büyüyüp genişlemesinde en önemli faktör kitlelere hitap edebilme kabiliyetidir. Kitle psikoloji ise ilintili olan bu konu, toplumu oluşturan birçok kitlenin katılımı ile oluşmaktadır. Kitlelerin algılarına hitap edebilmek ve onları yönlendirebilmek toplumsal hareketler için olmazsa olmaz bir kavramdır. Bu kavramlar çerçevesinde kitlelere doğrudan etki edebilecek en büyük kitle iletişim aracı günümüzde sosyal medyadır. Sosyal medyanın kitleler üzerindeki gücüne değinecek olursak, kitleleri görüntü, ses ve çeşitli metinlerle doğrudan harekete geçirmenin en uygun yolu olarak en basit kitle iletişim aracı sosyal medyadır. Özellikle Twitter, hala bu toplumsal hareketler için en uygun sosyal ağ platformudur. Kullanıcıların görüntü, ses ve metinlerle doğrudan bireylere, bireylerin oluşturduğu kitlelere ve kitlelerin bütünleşerek oluşturduğu topluma en hızlı ve etkili biçimde etki etmektedir. Bununla birlikte manipülasyon, kara propaganda ve dezenformasyon için de en uygun platformdur.
Sanatta Yeni Medyanın Rolü
Kişisel, siyasi, ekonomik, estetik, psikolojik, etik ve sosyal sonuçlarıyla medya, yaşantımızın her alanını kaplamıştır. Etkisi o kadar yaygındır ki, bizde dokunulmamış, etkilenmemiş, değiştirilmemiş hiçbir alan bırakılmamıştır. Marshall McLuhan’ ın 1967’de bir öngörüyle ifade ettiği gibi, teknolojik araçlar toplum içindeki hareket ediş tarzımızı etkilemelerinin de üzerinde iletişim ve iş hayatımızı etkilemektedir.[89] Bu süreçlerle birlikte, iş hayatından toplumsal hareketlere, kişilerarası iletişimden kurumsal iletişime kadar her alanda iletişim teknolojilerinin gelişimini görebiliriz. Gelişen teknoloji hayatımızın her alanına sirayet etmekle birlikte bireysel ihtiyaçlar ve kişisel gelişim çerçevesinde değerlendirildiğinde sanatta da kendini göstermektedir. Sanatın toplumların tamamına yayılmasının yanı sıra küresel sanat anlayışının da doğmasına yardımcı olan teknoloji, sanatın kitle iletişim araçları ile diğer kültürlere de etki etmesini sağlamıştır. Sanatın evrenselliği bu bağlamda kendini gerçekleştirmekte ve sanat felsefesinin omurgasını kitle iletişimi sayesinde oluşturmaktadır.
Teknoloji ve sunduğu olanakların giderek daha fazla yaygınlaşması, bir süreç oalrak küreselleşmenin yorumlanması konusunu beraberinde getirmektedir. Bu anlamda küreselleşme sayesinde insanlar, bilgi ve iletişim teknolojilerini anlamlı değerler ve işlevler yaratmak amacıyla kullanabilirler.[90] McLuhan’ın öngördüğü “Küresel Köy” kavramının bir sirayeti olarak “Küresel Sanat” kavramını da beraberinde getirmiş, tüm kültürlerin oluşturacağı bir küresel kültür kavramını da beraberinde getirecektir.
Küreselleşme; en ilginç sergiyi ziyaret etmek, takip edeceğimiz sanatçıyı seçmek gibi derinleşeceğimiz konuları seçebilmek için fırsatlar sunmaktadır ve bu durum önemli bir avantajdır. Zaten çağdaş sanatın gelişimini anlamak için küreselleşmenin getirdiği politik, ekonomik ve sosyal dönüşümleri incelemek önemlidir. Sanata dair gelişmelerin toplum tarafından nasıl benimsendiği, toplumun bu gelişmelere nasıl tepkiler verdiği ve onların nasıl deneyimlediği de ayrıca ele alınmalıdır.[91] Bu kapsamda kültürel sanatın ölümü de gerçekleşmesi kaçınılmazdır. Kültürel sanatın ölümü, gerçek ifade ile tek kültür sanatının küreselleşmesidir. Bu kapsamda kültürel birikimi en yüksek olan toplumun kültürü değil; ekonomik, politik ve teknolojik anlamda güçlü olan kültürün küreselleşmesi anlamına gelmekte, bir nevi kültür emperyalizminin önünü açmak anlamına gelmektedir.
Kötümser teorilerin yanında teknolojik kitle iletişim araçlarının sanatın evrenselleşmesi için büyük fırsatlar doğurduğu ortadadır. Gelişen teknoloji ve özellikle Web 2.0 ve 3.0, sanatın erişilebilirliğini arttırmasının yanı sıra küresel bir kültür birikimini de beraberinde getirmektedir. Özellikle 2020 yılında tüm dünyada etkisini gösteren Covid-19 pandemi süreci ile birlikte bu durum, sanatında sosyal medya ile yayılmasına olanak sağlamıştır. Sanatın tüm dalları için geçerli olmayan sosyal medya, sanatın geri kalan diğer dalları için de yeni platformlar oluşturmuştur.
Galeriler kaliteli sergiler düzenleyip, bunları ağlarda sundukları sürece sosyal medyanın sanat alanında yer almasında bir sorun yoktur. Diğer taraftan sanatı sadece web sitelerinde göstermek, galeride sunulan gerçek bir serginin yerini tutmaz. Her şeye rağmen bu sayede daha çok sanatçı eserlerini pazara sunmak için şans elde etmiş olmaktadır. Bu arada sanatın da bilgisi küreselleşmektedir.[92] Sokağa çıkamayan ve karantina sürecini evinde geçirmek zorunda olan bireyler sanat anlamındaki boşluğu sosyal medya sayesinde doldurabilmişlerdir.
Pandemi sürecinde, sanatçıların sosyal medya üzerinde yaptıkları canlı konserler, yeni bir trend doğurmuş, sanata ve sanatçıya ulaşılabilirliği kanıtlamıştır. Birçok sanat galerisi sergilerini 3D ortamlarda, 360 derece görüntüleme teknolojisi ile gerçek bir galeri havasında gerçekleştirmeye çalışmıştır. Bu imkanlar doğrultusunda pandemi sonrası da bu sistemler geliştirilecek ve aplikasyonlarla destekleneceklerdir. Mobil uygulamaların yanı sıra ücretli olan müzeleri gezme imkanı yine aynı meblağlarda gerçekleştirilecek; hem müzeler sanal ziyaretçi çekecek, hem de bireyler mesafelere aldırmadan müze gezebileceklerdir. Google ve Yandex haritalar üzerinde gezintiler yapılıp, ücretli müzelerin online ödeme yöntemleri sayesinde ödeme yapılarak gezileceği günler yakındır.
Yeni dünya düzeni ile birlikte sanatın bilgisinin kürelleşmesinin yanı sıra sanat pazarı da küreselleşmiştir. Bu arada yeni pazar arayışında bulunan ve sanat pazarı aktörleri arasında yer alan bir karatörler nesli ortaya çıkmıştır.[93] Bireysel sanatçıların toplumsala, toplumsallıktan evrenselliğe giden bu yolda sosyal medya bir lokomotif görevi görmektedir. Sosyal medya sayesinde basit, sıradan veya gündelik olarak görülen sanat faaliyetleri kitlelere sunularak kitlelerin beğenilerine göre devam etmiş veya faaliyetlerini sonlandırmıştır. Bir nevi sanatta kamuoyu yoklaması yapılmış ve sosyal medyanın olumlu karşıladığı sanat dalları kendiliğinden ortaya çıkmıştır. Bugün YouTube üzerinden yayın yapan ve kitleler tarafından beğenilerek kaynaktan süreklilik talep ederek sanatını devam ettiren birçok sanatçı bulunmaktadır. Deyim yerindeyse; sosyal medya sayesinde kıyıda köşede kalmış gerçek sanatçıların, geleneksel medyada başka faktörlerden dolayı kendine yer açamamış sanat faaliyeti icra eden bireylerin sosyal medya sayesinde kendilerine gösterme şansları doğmuştur.
Kurumsal İletişimde Yeni Medya
Günümüz dünyası bireylerin birbiriyle medya aracılığıyla karşılaşmaları ve iletişim kurmalarına olanak sağlamaktadır. Bu çerçevede, uyarlanmış roller, önceden edinilmiş bilgiler, kişisel alanı ve karşılaşma anını etkileyebilmektedir. İnsanlar o denli birbirinden kopuk ve birbirini umursamadan yaşamaktadır ki, günümüz kuramcıları, kamusal alanın, neredeyse medeni bir ilgisizlik alanına dönüştüğünü vurgulamaktadır. Medya, toplumlara ve tüm bireylere içinde yaşayabilecekleri bir sanal çerçeve sunmakta ve bunu bir yerleşim yeri olarak ön plana taşımaktadır, öyle ki, medyada görünürlüğü olmayanın gerçek yaşamda ayakta durabilme şansı yoktur.[94]
Geleneksel medyanın bireysel anlamda kişilerin varlığını kanıtlayacak ve bireysel anlamda tatmin edecek herhangi bir yeniliği ve geliştirme çalışması günümüze kadar bulunmamaktaydı. Ne zaman sosyal medyanın gücü kendini kanıtlamaya başladı , o zaman geleneksel medya da kendini geliştirme adımları atmaya başladı. Etkileşimli ve karşılıklı dönüştürme mantığına bürünmeye çalışan geleneksel medya yine karşısında kendisini sürekli geliştiren sosyal medya karşısında her geçen gün kan kaybetmektedir. Bireysel anlamda yetersiz kalan geleneksel medya, günümüzde kendi işlevini hem bireysel benlik anlamında hem de kurumsal iletişim faaliyetleri bazında görevini sosyal medyaya tam anlamıyla deveretmese de fonksiyonel olarak ağırlık merkezinin bir bölümünü sosyal medyaya kaydırmaktadır.
Sosyal medya yönetimi, kurumsal iletişim faaliyetlerinin altında yürütülmesi gereken spesifik bir iletişim disiplini olma yolunda ilerlemektedir. Kurumsal iletişimin amaçları doğrultusunda, sosyal medyanın karakteristik özelliklerine sahip araçlarının diğer iletişim araçlarıyla eşgüdümünün sağlanması sosyal medya yönetiminin faaliyet alanıdır.[95] Geleneksel medya tek başına kurumsal iletişim faaliyetlerinde artık yeterli değildir. Özellikle, Z kuşağı olarak tanımlanan ve kendini sadece salt materyalizm yönünde geliştiren yeni nesil, kullanım ve bulunum anlamında sosyal medyayı tercih etmektedir. Zira sosyal medya salt iletişim olanağı sağlamakta ve bilginin ve aktivitenin bireylere doğrudan edinilmesine olanak sağlamaktadır.
Sosyal medya yönetimin başarılı olması adına: topluluğun değişim ve gelişimine uygun bir tasarım oluşturulması, kullanıcıya istikrarlı ve geliştirilebilir diyalog imkanının sunulması, topluluğa gittikçe bağlılığı artan ve topluluğa daha fazla değer veren kullanıcıları tatmin etme başarısını göstermesi gerekmektedir.[96] Kurumsal faaliyetlerde kitlelerin görüşlerinin alınabildiği ve bireylerin kurumlara doğrudan etki edebildiği iletişim kanalı olarak sosyal medyanın gücü yadsınamaz. Sosyal medyanın kurumsal anlamda dönüşüm ve değişim kuvveti, kurum ve kuruluşların yanı sıra bireylerin de görüş ve önerilerine ihtiyacın olduğu yeni bir kurumsal iletişim anlayışı doğurmuştur. Bu gelişim ile birlikte organizasyonların bireyleri yok sayıp kapitalist sermaye anlayışıyla yönetim biçimleri yerine kendini dönüştürmeye, organizasyonların farkındalık yaratacak ve toplumsal fayda sağlayacak sosyal sorumluluklara itmiştir. Sosyal medya kurumsal iletişimde bir kanal olmasının yanı sıra aynı zamanda kurumsal iletişim stratejilerine de yön vermiştir.
Sosyal medyanın ortaya çıkışı, geleneksel medyanın etkisini tamamen yitirdiği anlamına kesinlikle gelmemelidir. Geleneksel medya araçlarını kullanmayı bırakıp tamamen sosyal medyaya yönelme hatasına düşünülmemelidir. Hedef kitlelerin hem geleneksel hem de sosyal medya platformlarını kullanma düzeyleri sürekli olarak takip edilmeli, bu medyalar sürekli ölçümlenmeli, iletişim ve iş hedefleri gerçekleştirilirken bu iki medya türü kullanımında bir denge kurulmalıdır.[97] Toplumlar tek kuşak üzerinden değerlendirilmemeli, X,Y ve Z kuşaklarını kapsayacak tüm kurumsal iletişim kanalları gözden geçirilmelidir. Z kuşağı ne kadar sosyal medya kullanıyorsa X kuşağı da o kadar geleneksel medya kullandığı gerçeği yok sayılmamalıdır. Kurumsal iletişimde de en önemli faktörün yapılan faaliyetin büyük kitlelere ulaşmasını sağlamaktır.
2000 yılında gerçekleşen ABD seçimlerinde internet ilk defa kullanımı ve hatta televizyonun da önüne geçmiştir. O dönemde 3 milyar dolar harcanan seçimler ABD tarihinin en pahalı seçimi olmuştur. Bush’un başarılı talk showları, görselleri, görüntüleri, tartışmaları, popüler gösterileri, internette ve medyada haftalarca dolaşmış, yayınlanmıştır.[98] Obama’ nın kampanya örneği, muhafazakarların Twitter’daki hashtag TCOT** hareketi ile Çay Partisi hareketinin akışını sağlamıştır. Bu örneklerde de görüleceği üzere internetin dünyası fırsatlar ve gerçek ölçeklerin dünyasıdır.[99]
Fırsatların yanı sıra 2020 yılında tüm dünyada etkili olan ve birçok insanın yaşamına son veren Covid-19 pandemi süreci, geleneksel medyanın işlevini azaltmakla birlikte sosyal medyanın kullanımını artırmıştır. Arada kalan Y kuşağının birçoğu yeni medyaya kaymakla birlikte X kuşağı bile sosyal medyaya ayak basmıştır. Bu dönüşüm karşısında organizasyonların da yeni bir kurumsal iletişim stratejisi geliştirmesi kaçınılmaz hale gelmiştir. Kurumsal iletişimde ağırlık merkezi olan geleneksel medya, ağırlığın büyük bir bölümünü sosyal medyaya kaydırmak zorunda kalmıştır. PR çalışmalarından reklama, siyasal iletişimden pazarlama iletişimine kadar birçok branş, pandemi süreci ile birlikte sosyal medyaya ağırlık vermek zorunda kalmış, bu dönüşüm; kurumsal iletişimin asıl felsefesi olan toplumsal fayda yüksek kalite mantığı kitlelerin bireysel görüşleri doğrultusunda kalıplaşacağı anlamına gelmektedir.
Sonuç
2020 yılı birçok insan için vebalı bir yıl olarak tanımlanmakta; insanlık, türlü felaketlerle tanışmak zorunda kalmıştır. Dünyanın birçok yerinde gerçekleşen lokal olayların yanı sıra tüm dünyada görülen Covid-19 pandemisi, küresel anlamda birçok toplumu etkisi altına almıştır. Sokağa çıkma kısıtlamalarından sinemaların kapatılmasına, gazete basımından kitap satışlarına kadar geleneksel medya sektörünü de içine alan bir kriz dönemini beraberinden getiren pandemi aynı zamanda yeni sektörlerin doğmasına ve/veya var olan sektörlerin önem kazanmasına da olanak sağlamıştır. Bu sektörlerin en başında hiç şüphesiz sosyal medya vardır.
Sosyal medya pandemi sürecinde kitlelerin bilgi alma ve eğlence ihtiyaçlarını, sanat aktivitelerini ve günlük ihtiyaçlarını karşılayabileceklerini yeni platformların değerini artırmakla birlikte yeni alışkanlıklar da kazandırmıştır. Sokağa çıkamayan bireyler online alışveriş platformları ile günlük ihtiyaçlarını karşılamış, sinemaya gitmeyen bireyler evlerinde etkileşimli tv platformları satın almış, gazete alamayan bireyler haber sitelerine yoğunlaşmış, kapalı olan kitapçılardan kitap satın alamayan bireyler online alışveriş sitelerin kitap satın almış veya sesli kitaplara yönelmek zorunda kalmıştır.
Pandemi süreci, zorunlu alışkanlıkların yanı sıra kısıtlı hayatta bulunan kitlelerin belirli ihtiyaçları doğrultusunda yeni sektörler doğurduğu aşikar olmakla birlikte pandemi öncesi bireylerde olmayan alışkanlıkları da beraberinde getirmiştir. Pandemi sürecinde kan kaybeden küçük ve orta ölçekli işletmeler zaman kaybetmeden e-ticaret platformlarına yönelmiştir. Büyük e-ticaret platformları olan Trendyol, Hepsiburada, Morhipo, N11 gibi alışveriş siteleri pandemide bir nebze de olsa küçük ve orta ölçekli işletmelere hayat suyu sunmuş olmakla birlikte bu platformların komisyon uygulamaları yüzünden birçok işletme kendi e-ticaret sistemlerini kurmaya yönelmiş ve e-ticareti kurumsal bazda uygulamaya çalışmışlardır. Kurumsal iletişimi sağlamak ve reklam çalışmaları ile kâr elde etmeye çalışan işletmeler Instagram, Facebook ve Google Ads üzerinden reklam verme yoluna giderek var olan reklam mecralarını canlandırmışlardır. Gıda ve yemek sektörü de Getir, Yemeksepeti vb. aplikasyonlar ile ayakta kalmaya çalışmışlardır.
Geleneksel medya, pandemi süreci ile birlikte büyük bir kriz içerisinde girmiş, kendini ayakta tutabilen ana akım medya kuruluşları dışında pek ayakta kalmış veya kalabilecek olan medya kuruluşu kalmamıştır. Sermayenin elinde oradan oraya savrulan geleneksel medya, işlevini kaybetmese de zaten sorgulanan bilgi akışı politikaları pandemi süreci ile sekteye uğramıştır. Geleneksel medyanın bu süreçten sağlam çıkma olasılığı kalmamakla birlikte geçmişte büyük pay sahibi olan kuruluşların bugün kalıtsal yapıları artık tartışılır haldedir. Ancak bunu kabul etmeyen, gelenekselci çizgiden ödün vermeyen ve asıl sorunun kapitalist iş adamlarının ve sermayenin el değiştirmesi ile kurulu düzenin değişeceği korkusunda olan bireysel çıkarlarına ters düşen “Ekonomistler” günümüzde hala değişime direnç göstermektedir. Bunların en başında gelen ekonomiste göre:
“Dar anlamıyla “kültürün”, yakın zamanlı resmi bir rapora göre, Fransa’nın gayrisafi yurtiçi hasılasına getirisi %3,2, yani otomobil sanayisinin yedi katı ve tarım sektörü ile besin sanayisinin tamamına eşittir. Kültür sektörü doğrudan ve dolaylı olarak 670.000 kişi istihdam etmektedir, bu da toplam istihdamın %2,5’una tekabül etmektedir. Burada “ kültür”; basın, kitap, görsel, ve işitsel ürünler, reklam, canlı gösteri, kültürel miras, görsel sanatlar, mimarlık, sinema, görüntü ve ses sanayi, bilgi ve kültüre ulaşım sektörlerinin toplamı olarak tanımlanmaktadır. Aynı şekilde, sanat ve kültür üretimi ABD’de GSYİH’nin 3,2’sini oluşturmaktadır, yani seyahat ve turizm sektöründen (GSYİH’ nin %2,8’i) daha yüksek bir orana sahiptir ve yaratıcı endüstrilerin (Creative industries) getirisinin Britanya’ da GSYİH’ nin %5,2 olduğu tahmin edilmektedir.[100]
Daily Telegraph 2013 yılında, eş zamanlı olarak dijital bölümde çalışacak 50 uzman işe almak üzere, baskı gazetede çalışan 80 gazetecinin işine son verdi. ABD’de internet üzerinden yayıncılık yapan 500 civarında haber sitesi son 6 yılda tam zamanlı çalışacak 5000 kişiyi bünyesine katarken gazetedeki istihdam düşmeye devam ediyor. Bu yeni görev arasında, pure players tarafından yaratılan var elbette – bugün BuzzFeed 170 gazeteci, Gawker 132 ve Mashable 70 gazeteci istihdam ediyor – ama yaratılan bu istihdam ve görevlerin çoğunluğunun kaynağı yine de baskı gazetelerin internet siteleri. Bunlar yavaş yavaş zaten zayıf olan kaynakları printden webe kaydırıyor.[101]
Enformasyon tehlike altında. Dijital yayıncılık ve her şeyin bedava uygulaması, yazılı basını öldürme tehlikesi arz etmekle kalmıyor, bunlar aynı zamanda başka kitle iletişim araçları, radyo ve televizyon tarafından üretilen enformasyon için de bir tehdit. Gazeteciler yok oluyor ve onlarla birlikte sadece onların üretebildiği enformasyon da. Yine de hiçbir şey yapılmıyor. Peki, bu edilgenliğin sebebi ne?[102] Medyanın yaşadığı kriz görünmez değil, bilakis gündemin tam merkezinde. Ancak nedenleri doğru anlaşılamıyor. Tartışma çoğu kez “kağıdın” ölümü çerçevesinde geçiyor. Ancak asıl önemli olan haberin yayınlandığı ortam değil, haberin içeriği. Tartışma aynı zamanda dijital olana erişimi fiyatlandırmaya olanak tanıyan ibreye doğru odaklanıyor. Birim başına ödeme mi öne çıkarılmalı? Bedava erişim ile paralı erişim bir karşımı mı olmalı? Ya da tersine, bir “ödeme duvarı” mı getirilmeli? Bu parametreleri doğru kullanmanın öncelikli bir iş olduğunu teslim etsek bile, bunları ayrıştırmaya çalışırken, enformasyon içeriklerinin kalitesi ve kitle iletişim araçlarının bütünsel yapııs tartışma dışı kalıyor.[103]
Fransa’da reklam televizyona 1968 yılında, yani diğer gelişmiş ülkelerden çok sonra girmiştir.(bu tarih ABD için 1941, İngiltere için 1955, almanya için 1956, İspanya ve İtalya için ise bir yıl sonradır.) [104] Açılan milyonlarca sayfaya rağmen yayıncıların dijital gelirlerinin çok mütevazi kaldığı şimdi daha iyi anlıyoruz. 2012 yılında Fransa’ da internet, kağıt baskı gazetelerin toplam gelirinin %5’den azını teşkil ediyordu. Zira gazeteler dijital okur kitlelerini paraya çevirmeyi başaramıyor. Üstelik bu ortam pahalı olsa bile (“dijital aboneler”) durum aynıdır. Basılı gazete okuru böylece internet okuruna nazaran yirmi kat fazla reklam geliri getirmektedir. İlan verenlerin ücretlendirmedeki bu devasa farklar, internet kullanıcılarındaki dikkat yetersizliği ile geçirdikleri zamanın azlığının ve daha genel olarak dijital okur kitlesinin tepkileri karşısında nesnellik eksikliğinin göstergesidir.[105]
Demek ki “herşey bedava” bir göz boyama olma tehlikesi taşıyor. Gazeteler (ödeme yapmayan) internet ziyaretçilerinin sayısını arttırarak krizden çıkamayacaklar, zira bunları reklamlarla paraya çevirmeyi başaramayacaklar. Okurları (ister kağıt gazeteye ister internet gazetesine üye olsunlar) içeriğe ödeme yapmaya teşvik etmek için kaliteye vurgu yapılacak, zira gelecekte gazetelerin gelirlerinin büyük bölümü, aceleci milyonlarca internet kullanıcısının yaptığı sayfa taramalarından değil, bu aboneliklerden (ve gazete bayilerinden yapılan satıştan) gelecek.[106]
Sermayeye katılma ve iktidar paylaşımına dayalı yeni bir medya ortaklığı biçimi düşlemek mümkün olmak bir yana zorunluluk haline gelmiştir. Basın sektöründe yer alan pek çok kuruluşun bugün içinde bulundukları krizi aşmanın bir aracıdır bu. Kitabın son bölümündeki amacımız bu: 21. yüzyılın medya kuruluşları için yeni bir ekonomik ve hukuki model, anonim ortaklıklar ile vakıfların kesiştiği bir bölgede yer alacak, yeni bir “medya ortaklığı” statüsü önermek.[107]”
Değişime direnç göstermek, başka bir anlamda değişime ayak uyduramamak, gelenekselliği körü körüne savunmak; ya önünü görememekten ya da bireysel çıkarlara ters düşmesinden kaynaklanan bir tepki olmuştur. Dünya’nın yuvarlak dendiğininde alınan tepki ile eşdeğer olan bu gelenekçilik, tabiri caizse “Fransız Kibri” nin de bir bakıma yansımasıdır. Değişim kaçınılmazdır ve değişim muhakkak gerçektir. İletişim kavramı iletişimciler tarafından tartışılması gereken disiplin olmakla birlikte sosyal bilimlerin doğası gereği kesin ve katı kurallarla çevrili değildir. İletişim disiplinin matematik üzerinden değerlendirmek, matematiğin tüm bilimlerin kendisi olduğunu kanıtlamaya çalışmaktan öteye gitmemektedir. Zira matematik bilimin temelidir ancak bilim matematikten ibaret değildir.
Geleneksel medya bugün itibari ile ölmüştür demek kesinlikle yanlıştır. Günümüzde Sosyal medya geleneksel medyayı birçok alanda desteklemekte, geleneksel medyanın işlevini devam ettirmektedir. Bununla birlikte gelişen teknoloji yeni iletişim araçlarını da beraberinde getirmektedir. Dünün yeni medyası bugün geleneksel medyaya dönüşmüş, bugünün yeni medyası yarın geleneksel medyaya dönüşecektir. Medya devinimdir ve her nesnenin cisimsel zamanaşımını tamamlayana kadar araçlarını değiştirerek devam ettirecektir.
Kaynakça
Ana Kaynak: BÜYÜKASLAN, Ali / KIRIK, Ali Murat-”Sosyalleşen Birey” Sosyal Medya Araştırmaları 1, Çizgi Kitabevi, Konya, 2013
Ana Kaynak: CROWLEY, David-HEYER,Paul-İletişim Tarihi/Teknoloji,Kültür,Toplum-Çeviri: ERSÖZ, Berkay-Ankara, 2010
Ana Kaynak: GAGE, Julia – Medyayı Kurtarmak, çev. Murat Erşen, Türkiye İş Bankası Yayınları, İstanbul, 2016
—————————————————————————————————————————
ALİOĞLU, Nazan – Genel İletişim, sosyal Medya ve Sanat Pazarı, ed. BÜYÜKASLAN, Ali / KIRIK, Ali Murat-”Sosyalleşen Birey” Sosyal Medya Araştırmaları 1, Çizgi Kitabevi, Konya, 2013
ALLEN,Eric W.-International Origins of the Newspaper: TheEstablishment of Periodicity in Print”Journalism Quarterly, 7, 1930
ALLSOP, D.T./ BASSET, B.R./HOSKİNS, J.A. – World of Mouth Research: Principles an Application. Journal of Advertising Research, December, Vol.47, No.4, 2007
ARANSON, Sidney-Lancet on the Telephone Medical History, Queens College, New York, 1985
ARNDT, J. – World of Mouth Advertising, A Review of the Literature, Advertising Research Foundation, New York, 1967
BARNAUW, Tube of Plenty, Gates, 55
BRAİDWOOD, Robert J.-HOWE,Bruce-REED, Charles A.-The Iranian Prehistoric Project, Sayı 3469,1961:2008
BLOSSOM, John- Content Nation:Surviving an Thriving as Social Media Changes Our Work, Our Lives and Our future, Wiley Publishing, Canada, 2011
BRUNER, Jerome S., On Cognitive Growth II, New York, 1966
CAUVİN, Jacques-Maison de L’Orient, Lyon, 1978
CHAPİUS, Robert, 100 years of Telephone Switching- MUELLER, Morton- The Switchboard Problem, Technology and Culture, New York, 1982
DEPERLİOĞLU, Ömer/KÖSE, Utku-”Web 2.0 Teknolojilerinin Eğitim Üzerindeki Etkileri ve Örnek Öğrenme Yaşantısı”, Akademik Bilişim Konferansı Bildirileri, Muğla Üniversitesi, Muğla, 2010
EAMES, A Computer Perspective
EFE, Vadi, Sosyal Medyayı Yönetmek, Digital Age, Aralık 2008
EVANS, D/MCKEE, J – Social Media Marketing: The Next Generation of Business Engagement Wiley Publishing, İndiana, 2010
FEBVRE, Lucien-MARTİN, H-J. The Comming Of the Book, Londra:NLB, 1976
FRANK, Joseph-The Beginnings of the English Newspaper, 1620-1660, Harvard University Press, Ch. 1, Cambridge, 1961
FREEDMAN, Des-”Internet Transformation: ‘Old’ Media Resilience in the ‘New Media’ Revolution” Media and Cultural Theory (Ed.) James Curran and David Morley, Routledge, USA, 2006
FUCHS, Cristian, “Social Networking sites and Complex Technology Assessment” İnternational Journal of E-Politics, 1(3) 19-38, 2010a
GERNSHEIM, A.-The History of Photography From the Camera Obscura to Beginning of the Modern Era, New York, 1969
GREENBERG, P. – Social Media Comes of Age, Orange White Paper, orange.com/us/36062.pdf 18.07.2013
GÖKER, Göksel & Demir, Mustafa & DOĞAN, Adem – Ağ toplumunda Sosyalleşme ve Paylaşım: Facebook ÜZerinde ampirik bir Araştırma, NWSA e journal new world sciences academy, vol:5, no:2, 2010
GÖNENLİ, Gülşah & HÜRMERİÇ, Pelin – Sosyal Medya: Bir Alan Çalışması Olarak Sosyal Medya Kullanımı, Sosyal Medya /Akademi, ed. Tolga Kara, Ebru Özgen, Beta Basım Yayın, İstanbul, 2012
HAMPTON, Benjamin .B-History of The American Film İndustry, Dover Publications, New York, 1971
HALBORN, Louise-Printing and Growth of a Protestant Movement in Germany, Church History 11, 1942
HENDRİCKS, Gordon-The Edison Motion Picture Myth, University of California Press, 1961
JOHNSTON, Susan-Linkedin and Lovin’It, Melbourne: Rockable Press, 2011
KÖSEOĞLU, Özgür-Bilgi İletişim Teknolojilerinin Pazarlamaya Etkisi, Bilgi İletişim Teknolojileri ve Yansımaları (Ed. Beril Akıncı Vural) Nobel Yayın Dağıtım, Ankara, 2006
KUZULOĞLU, S. – Radikal Gazetesi, 10 Temmuz 2013
LAUGHEY, Dan – Medya Çalışmaları Teoriler ve Yaklaşımlar, Çev. Ali Toprak, Kalkedon Yayınları, İstanbul, 2010
LEWİS, Naphtali- L’industrie du papyrus dans L’Egypte Greco-Roman, Paris, 1834
LOMBARDİ, Monica – Social Media and Contemporary Art Market, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Universita della Svizzera, Italiana, 2009
MANGOLD, W.G./FAULDS, D.J. – Social Media: The New Hybrid Element of the Promotion Mix, Business Horizons, 52, 2009
MARİATEGUİ, Jose-Carlos vd. – Social Formation of Global Media Art, Thirt Text, 3,pp
MAVNACIOĞLU, Korhan-Kurumsal İletişimde Sosyal Medya Yönetimi: İletişim Sektöründe sosyal Medya Yönetiminin Algılanmasına Yönelik Bir Analiz, ed. BÜYÜKASLAN, Ali / KIRIK, Ali Murat-”Sosyalleşen Birey” Sosyal Medya Araştırmaları 1, Çizgi Kitabevi, Konya, 2013
MESTÇİ, Aytaç-Web 2.0 teknolojisi ve İnteraktif Pazarlama ve Reklam Modelleri, akademik Bilişim’09, XI. Akademik Bilişim Konferansı bildirileri, Harran Üniversitesi Şanlıurfa, 2009
MUSSER, John/O’REILLY, Tim-Web 2.0 Principle and Best Practices, United States: O’Reilly Media, 2006
NORTH, Joseph H.-The Early Development of the Motion Picture “1887-1900”, Arno Press, New York, 1973
O’REILLY, Tim/MİLSTEİN, Sarah-The Twitter Book, Sebastopol: O’Reilly Medias, 2009
POLAT, İsmail Hakkı – Sosyal Medya Devrimleri, Cesur Yeni Medya , Wikileaks ve 2011 Arap Baharı Üzerine Araştırmalar, Der. Mutlu Binark, Işık Barış Fidaner, Alternatif Bilişim, İstanbul, 2011
REDMAN, Charles L.-The Rise of Civilization, San Francisco, 1978
REİNHOLD, O., ALT, R. – Social Customer Relationship Management: State of the Art and Learning from Current Project, 25th Bled e-conference, Slovenia, 2012
RYUN, Ned-Facebook: A Beginner’s Guide, Purcellville: American Jority, 2013
SARNER, A. – The Business Impact of Social Computing on CRM Stamford, 2009
SHİRKY, Clay-Here Comes Everybody: The Power of Organizing without Organizations, Alıntı: ÇAKIR, Mukadder- Sosyal Medya ve Gösteri-2013, New York, 2008
STRAUSS, Gerald-Luther’s House of Learning, Baltimore: Johns Hopkins Press, 1978
STALLABRASS, Julian – Sanat A.Ş.: Çağdaş Sanat ve Bienaller (çev. Esin Soğancılar) İletişim Yayınları, İstanbul, 2013
SU, Süreyya – Küreselleşmenin Kültürel Etkileri ve Çağdaş Sanat, Toplum ve Bilim, 2012
WEDLAKE, G.E.C.-The Story of Radio-Communication, Londra, 1973
[1] Crowley-Heyer,s.18
[2] A.g.e.
[3] A.g.e.
[4] Shhmandt-Besserat, Yazının Eski Öncüsü, s.1
[5] Bruner, s.47
[6] Couvin, s.111
[7] Braidwood, s.133
[8] Redman, s.31-32
[9] Lewis, s.117
[10] Crowley-Heyer,s. 69
[11] A.g.e.
[12] Crowley-Heyer, s.128
[13] Strauss
[14] Halborn, s. 123
[15] Febvre ve Martin, s. 51
[16] Crowley-Heyer, s.163
[17] Allen, s. 317-19
[18] Crowley-Heyer,s. 176
[19] Frank, s. 21-2
[20] Crowley-Heyer,s. 176
[21] Crowley-Heyer,s. 182
[22] Headrick, Optik Telgraf-İletişim Tarihi, Crowley-Heyer, s.186
[23] A.g.e.
[24] A.g.e.
[25] Fischer, Telefon Liderliği Ele Geçiriyor, İletişim Tarihi, Crowley-Heyer, s.218
[26] Aranson, 19
[27] A.g.e.
[28] Chapius, 534-60
[29] Wedlake, s. 18-74
[30] Douglas, Radyonun İlk Yılları, İletişim Tarihi, Crowley-Heyer, s. 312
[31] Keller, Fotoğraf Haberciliğinin İlk Zamanları, İletişim Tarihi, Crowley-Heyer, s. 240
[32] A.g.e.
[33] A.g.e.
[34] Gernsheim, s. 539
[35] A.g.e.
[36] Keller, Fotoğraf Haberciliğinin İlk Zamanları, İletişim Tarihi, Crowley-Heyer, s. 245
[37] Czitrom, İlk Hareketli Resimler, İletişim Tarihi, Crowley-Heyer, s. 261
[38] Hendricks, s. 142
[39] North, s.1-26
[40] Czitrom, İlk Hareketli Resimler, İletişim Tarihi, Crowley-Heyer, s. 262
[41] Hampton, s. 12-14
[42] Baurnouw, s. 5, 48-49, 86
[43] A.g.e.
[44] Miguel, s. 193-194
[45] Manovich-Medya Nasıl Yeni Medya Oldu?-İletişim Tarihi, Crowley-Heyer, s. 468
[46] Eames, s. 22-27,46-51,90-91
[47] Abbate, İnternetin Popülerleşmesi, İletişim Tarihi, Crowley-Heyer, s. 472
[48] A.g.e.
[49] A.g.e.
[50] A.g.e.
[51] A.g.e.
[52] Fuchs, s. 22-23
[53] Büyükaslan, Kırık, s. 7
[54] Freedman, s.275-290
[55] Deperlioğlu, Köse, s. 337
[56] Musser, O’ Reilly, s. 4-5
[57] Mestçi, s. 589
[58] Fichter, s. 3
[59] Köseoğlu, s. 152
[60] Kırık, Ali Murat, Gelişen Web Teknolojileri ve Sosyal Medya Bağımlılığı, S. 75
[61] Blossom, s. 30-32
[62] Kırık, Ali Murat, Gelişen Web Teknolojileri ve Sosyal Medya Bağımlılığı, S. 76
[63] http://www.dol.gov/odep/topics/youth/softskills/SocialNetworking.pdf,05.08.2013
[64] Ryun, S.4
[65] O’Reilly, Milstein, s. 5
[66] https://www.brandingturkiye.com/instagram-tarihi-instagram-nedir-nasil-kullanilir-ne-ise-yarar/
[67] http://outstory.linkedin.com/,2013
[68] Johnston, s. 10
[69] http://about.pinterest.com/press/ ,2013
[70] Shirky, s. 51-57
[71] A.g.e.
[72] Büyükaslan, Kırık, ”Sosyalleşen Birey” Sosyal Medya Araştırmaları 1, s. 23-Monty, 2013, X,XI,XIII
[73] Gönenli, Hürmeriç, s.239
[74] Akyüz, Büyükaslan, Kırık, ”Sosyalleşen Birey” Sosyal Medya Araştırmaları 1, s. 285
[75] Evans ve McKee, s. 4
[76] Greenberg, s. 7
[77] Sarner, 2009
[78] Greenberg, s.7
[79] Reinhold ve Alt, s.156
[80] Laughey, s. 19
[81] Arndt, 1967
[82] Allsop.et.al.,2007
[83] Mangold ve Faulds, s. 358
[84] http://www.papillonmedya.com/sosyal-medyada-icerik – Sosyal Medyada İçerik Üretmenin Önemi
[85] Büyükaslan, Kırık, ”Sosyalleşen Birey” Sosyal Medya Araştırmaları 1, s. 22-Monty, 2013, X,XI,XIII
[86] Göker vd, s.185
[87] Kuzuloğlu, 2013
[88] Polat, s.31
[89] Lombardi, s. 6
[90] Mariategui vd, s. 219
[91] Su, s.2012
[92] Alioğlu, s. 260
[93] Stallabrass, 2013
[94] Gündüz, Büyükaslan, Kırık, ”Sosyalleşen Birey” Sosyal Medya Araştırmaları 1, s.133-4
[95] Mavnacıoğlu, s.307
[96] Efe, s. 62
[97] Mavnacıoğlu, s. 331
[98] Çakır, Sosyal Medya ve Gösteri, s.51
[99] Büyükaslan, Kırık, ”Sosyalleşen Birey” Sosyal Medya Araştırmaları 1, s. 23-Monty, 2013, X,XI,XIII
[100] Gage, s.12
[101] A.g.e., s.24
[102] A.g.e., s.33
[103] A.g.e.
[104] A.g.e., s. 53
[105] A.g.e., s. 54
[106] A.g.e., s. 55
[107] A.g.e, s. 71